10 Mayıs 2009 Pazar

CÜZDAN VE VİCDAN

KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA

CÜZDAN VE VİCDAN

Rakamların sıfırları artınça; duygular ve hisler, gönül bağları erezyona uğruyor ise, sevgi ve güvenden söz etmek; riyakârlık olur.

Gelir uçurumları insan katmanları arasında ayrımcılıklara sebep olmuş ve geliri olmayan ve çok az olanlar ile geliri yüksek olan insanların arasında derin uçurumlar gözlemlenmektedir.

İş çevresindeki insanlar; iftarlarını bile kendi çevrelerindeki insanlar ile yapmakta olduklarını gördüğümüz zaman daha ötesine varmadan bu sonuca ulaşıyrouz.
İşte bir ramazan daha yaklaşıyor.
Bilmem hangi alanda faaliyet gösteren mesleklere mensup insanlar yine defalarca iftar yemekleri tertipleyecekler; acaba şu an iftarını açamayan oldu mu sorusunu akıllarına getirmeden iftar edebilecekler...
Bir düşünün ki; "Hayır ve hasanatta." bile benden mi senden mi; soruları gündeme gelebiliyor ise; insanların arasında ayrımcılık yok diyemeyiz.
Geçtiğimiz sene adamın birine rastladım; elinde kocaman bir koli vardı... Selamlaştık... Kimseye; neye, niye, nereye sorusunu sormayan bir yapım var. Ben demeden o söyledi.
Bu koli mi?
Yüzüne baktım;
Şey!!!
Şurada bir hanım varmış, cemaatten birisi söyledi, ona götürüyorum, ağzı dualı imiş....
Kim ki; dedim; "Falan hanımefendi, çok dualı dediler."
Cemaatten olmayana siz el vermez misiniz dedim?
Öyle değilde; ama bizden olursa bir daha içten oluyor...
Buyrun size basit bir örnek...
Bizden olmayan "Acından ölsün.", "İftarlığını." çöpten toplasın....
Peki buna "İslamda yardımlaşma." denir mi?
Yoksa "Riyakâlığın daniskası." mı denir?
İnsan arasında ayrım yapılır mı?
Senden, benden diye bir saçmalık olur mu?
Zengin olan sofrasında yemek yerken; garip acaba bugün eve yavan ekmek alabildi mi?
Düşünceleri olmayınca "Vicdan devre dışı." olmaz mı?
Vicdanın devre dışı olduğu yerde "İffet." kısa süre sonra elenmez mi?
Hem de öyle elekten elenir ki?
Kalbur üstü kalbur altı diye bir ayrım olmadan elenir...
Yani iffet elenince... İffetsizlik toplumu kemirir.
Herkese bu fatura ağır sonuçlar ödettirir...
"Bilmem kaç bin liralık iftar yemeği verdik." diye beyanatlara ne buyurursunuz...?

Size bir soru daha;
Çok çalışkan bir öğrenci olan evladınız var;
Okulda her şeye rağmen derslerde başa güreşiyor...
Ama; fakir, yol parası bulamıyor, dersane lüksü de yok... Ders destekleyici ek kitaplar alamıyor... Yine her şeye rağmen okuluna devam ediyor...
Bir de çok kalbur değil sarat üstü bir kişinin çocuğu var; laf dinlemiyor, söz anlamıyor...
İki öğrenci okulda aynı hatayı yaptılar...
İkisi de; disipline verildi...
Sizce hangisine ceza verilir?
...
Çadırda iftar edenler gelen yemek nasıl olursa olsun; itiraz hakkı var mı?
Peki çadırda verilen iftar yemeği ile; sarat üstü olanların sofrasını süsleyen yemek cinsleri aynı olur mu? Velev ki; olsun... Olaki; sarat üstü olanların sofrasına gelen yemeklerin kalitesizliği fark edildi...
Hiç kimse itiraz etmeden yemeğine devam eder mi?
Yani hizmette sınır yok filan diyoruz...
Doğru...
O iftar çadırlarını organize edenlerin ebe ecdadı nur içinde yatsın...
Bir çok insanımızın sıcak yemek yemesine vesile oluyorlar... Hiç değilse çadırın önünde birilerinin bekleyip; sen bizden, cemaatimizden değilsin, ağzın da dualı değil, onun için sen bu yemeği hak etmiyorsun.... Diyen yok...
Hani koli götüren; bizim cemaatten söylediler, ağzı dualı imiş şurda bir hanımefendi varmış, koliyi ona götürütorum ... diyordu ya....
Halbu ki;
O bahsi geçen fukaranın (Ağzı dualı cemaatten, bizden denilen garip)!! kolundaki eğer görünen serveti ise iftara, sahura koliye gerek yok, maşaallah her akşam bir bilezik yese yedi ramazan ifratsız kalmaz...

Ya diğer yandan garip, fakir, evinde yavan ekmek bulunca gözleri gülenlere "Kim bizden, sizden" ayrımı yapmadan yürek verecek, kanat gerecek?

Yüzbinlere varan liralık iftar yemekleri yerine;
O meslek erbabı kıymetlerimiz; şimdiden karar alsada; şehrimizde, etrafımızda ne kadar garip varsa tek tek; (ama öyle; "Ölen ölmüş gitmiş, bize ne öldüyse bana ne öldüyse benim için mi öldü deden, Kıbrıs’a, Kore’ye ben mi yolladım, gitmeseydi." diyenlere liste hazırlatmıyacaklar) listeleri önceden hazırlayıp; o sofralarındaki edecekleri masrafları; şehirdeki, kasabalarımızdaki, köylerimizdeki, ihtiyaç sahiplerine; kameraların görüntüsü ile süslemeden ulaştırmış olsalar...
Yüce Yaratan’ın Kiramen Katipleri olan; insanın her nefesini kameraya alan meleklerin kalemlerinden nurlu satırların yazılmasına vesile olsalar daha güzel olmaz mı?

Koli dağıtanlar; bizim cemaatten demeden garip senin benim olmaz kardeşim gariplik hepimizin, zenginlik Allah vergisi bunun içinde her insanımızın hakkı hukuku var, onun için kimin ihtiyacı var ise; ona verilmeli ama bunun için de reklam yapılmaz diyerek.. Bir iki insanımıza yardımcı olunsa;
O zaman vicdan cüzdanla yan yana eşit şartlarda sahada olur...
Diğer türlü Vicdanla cüzdan taban tabana zıt anlamlı iki kelime olarak hafızalarda yer etmeye devam eder...

Mevzuat ve vicdan;
Konumuzda
Elma armutla karıştırılmaz dmiştik...
Ama; cüzdan ile vicdan yan yana olur mu?
Neden olmasın...
Dikensiz gül olur mu?
O halde; cüzdan la vicdanı barıştırmalıyız...
Gülsüz diken olur mu?
Olur
Gülsüz diken yerine
Dikensiz olmayan karanfiller olalım...
Yoksa yine zıt anlamların gölgesinde kalırız...
Cüzdanın içinde kaybolmayan vicdanlar...
Cüzdanla birlikte daha da güzel gönül bağları oluşturmaz mı?

Anlatabildim mi?
Yüreğiniz nur olsun...
Cüzdanınızla vicdanınız aynı hizada olsun...