21 Haziran 2009 Pazar

VATANA EVLAT VERDİM

VATANA EVLAT VERDİM

TUNCELİ - OVACIK ARASINDA HAİNLER TARAFINDAN KAÇIRILAN İKİ VATANDAŞIMIZI ARAMA – KURTARMA ÇALIŞMALARI ESNASINDA İHANET MAŞASI VATAN HAİNİ ALÇAKLAR TARAFINDAN 20 HAZİRAN 2009 TARİHİNDE MEHMETÇİKLERİMİZE PUSU KURULMUŞ VE "JANDARMA ER ABDULKERİM AYTEN" ŞEHİT OLMUŞTUR...
-ŞEHİT JANDARMA ER ABDULKERİM AYTEN’İN AİLESİ
SİİRT’TE İKAMET ETMEKTEDİR...
-ANASI "ON." SENE EVVEL VEFAT EDEN; ŞEHİT ABDULKERİM ANASININ YANINDA NURU MAKAMINDA.
-ALLAH (C.C) BİZLERİ; ONLARIN ŞEFAATLERİNE LAYIK OLANLARDAN EYLESİN.
-BABASINA, NİŞANLISINA, KARDAŞLARINA TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNE VE YÜCE TÜRK MİLLETİNE SABIR VE BAŞSAĞLIĞI DİLİYORUM...

-ŞEHİDİMİZ ABDULKERİM’İN BABASINA, NİŞANLISINA VE KARDAŞLARINA ATFEN...


Siz; "Sasımış özgürlük." cacığını yutarken
"Demokratik hakları." nutukları atarken
Utanmadan; "İtlere." sarılarak yatarken.

İntikam yeminiyle; nurlu şafağa girdim
BEN VATANA; KAHRAMAN BİR YİĞİT "EVLAT." VERDİM.

Üç beş kudurmuş soysuz; "Şehit kanı." içerken
Fingirdeyip, tepinip; kendisinden geçerken
Doğmamış züppelere; "Satenden don." biçerken;

Zehirlere gark oldum; acıyla çile derdim
BEN VATANA; KAHRAMAN BİR YİĞİT "EVLAT." VERDİM.

Kahkaha atan duysun; yüreğim kavruluyor
Kinim kat kat artıyor; göklere savruluyor
Ciğerim dara düştü; çileyle yoğruluyor.

Fatiha yollar iken; bağrımı yere serdim
BEN VATANA; KAHRAMAN BİR YİĞİT "EVLAT." VERDİM.

Bin kelle alacağım; evladımın başına
İt canını alırım; her damla göz yaşına
"VATAN SAĞOLSUN." yazdım; kutsal mezar taşına.

Namazda yemin edip; kinle secdeye erdim
BEN VATANA; KAHRAMAN BİR YİĞİT "EVLAT." VERDİM.

Babaların günüymüş; benim sinem yanıyor
Oğlum; "Bayraktaki al."; içim, dışım kanıyor
Savaş; Türk düğüymüş, ruhum "Zafer." anıyor.

Dünyaya sığmıyorum; Miraç’a çıktı derdim
BEN VATANA KAHRAMAN BİR YİĞİT "EVLAT." VERDİM.

Makamın pürnur olsun; nuraynım Abulkerim
Güneşi bekliyorum; ufuklarda gözlerim
Karaya gün doğacak; bakalım Allah Kerim.

Mesajım çok mu ağır; yoksa fazla mı gerdim?
BEN VATANA KAHRAMAN BİR YİĞİT "EVLAT." VERDİM.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

FETHİYE ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLER DERNEĞİ
BASIN DANIŞMANI

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

ŞEHİTLERİMİZ VE GEÇMİŞLERİMİZ İÇİN FATİHA...

MENDİLİNİ YOLLA BANA

MENDİLİNİ YOLLA BANA

Hasretinin öbeğinde, pınarımı ayaz vurdu
Gözlerimin bebeğinde, yağan yağmurum kurudu
Aklım aşkın meleğinde; düşlerine gelip durdu.

Kavrulurum sensizlikte; mektubunla selam gelmez
Mendilini yolla bana, kalp nemini kimse silmez..

Boynu bükük, ser sefilim; yaslarını tutuyorum
Çilelerin mihenginde; ne söylense yutuyorum
Rüyalarım süslü olur, umuduyla yatıyorum.

Yad ellerde ne haldeyim, gizlerimi eller bilmez
Mendilini yolla bana, kalp nemini kimse silmez.

Şafağıma gelen kuşlar, cama konmuş figan eder
Hatır soran yoktur gülüm, gören uzağımdan gider.
Perperişan, biçareyim; içim beter, dışım heder.

Temmuzumu buz kapladı, bu buzları tırpan dilmez
Mendilini yolla bana, kalp nemini kimse silmez.

Keder yedim, derdi dürdüm; elem çeke çeke erdim
Hayatımı mahkum ettin, İki Cihanımı verdim.
Ufuklara dalıp gittim, gün doğarken ecel derdim.

Son viraja girdi canım; sürünürde sensiz ölmez
Mendilini yolla bana, kalp nemini kimse silmez.

Avucumun ortasında, doksan dokuz içindesin
Ruhum, gönlüm, yüreğimin; tamamında, üçündesin
Erişilmez zirvelerin, en zorunda, güç’ündesin.

İkimiz bir bütündeyiz; bu birliği hançer bölmez
Mendilini yolla bana, kalp nemini kimse silmez.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN YAYINLANAMAZ...

KUTLU BABAM

KUTLU BABAM

Babasını vatana veren; babasına hasret çekenlere...

Babam;
Yanımda yoktun
Alev olup; bedenimi sardı
Senin yokluğun...

Askere gitmişsin;
Asker olmuş, vatan savunmuşsun
Toprğa can, bayrağa kan olmuşsun
Gididşini hayal meyal hatırlıyorum;
Dönüşün olmadı
Sımsıcacık kolların
Boynumu bulamadı
Evimizin önüne
Masa konmuştu
Dört asker omuzunlarına bayrağa sarılmış olarak getirdiler
Bir masanın üzerine boylu boyunca uzandın
Anam bayrağa elini sürdü
Ben ağladım, ağladım, ağladım
Ciğerimi dağladım
Bakışlarım nemli nemli
Gözyaşlarım donmuştu
Babam;
Bayrak için kaybolmuşsun
Kendini bayrağa siper etmişsin.

Babaların günü varmış
Arkadaşım babasına
Gömlek, saat bir de gül almış
Paket yapıp sarmış
Hediyeleriyle babasının yanına varmış
Ben sana "Bayrak." aldım baba
Rüyalarımda gül bana
Hasretim, hasretim, hasretim baba
Hasretim ben sana
Babam bayrağıma sarılmış.

Babam;
Yanımda yoktun
Alev olup; bedenimi sardı
Senin yokluğun...

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

DÖRT MEVSİM ZİNDAN OLMUŞ

DÖRT MEVSİM ZİNDAN OLMUŞ

Dört mevsim zindan olmuş, günlerimiz zift kara
Bu kehkeşan içinde; gel de sen adam ara
Vicdan torbaya girdi, şimdi insanlık para.

Büyük zat-ı muhterem, ana hatırı sormuş !
Kıblesi seyyar olan, harama kıyam durmuş.

Adalet; eteğini mini minnacık yapmış
Adil; süslü yüzüğün, yaldızlarına tapmış
Aslı gerdan kırarak, hediyeleri kapmış.

Kırkından sonra azan, şırfıntıya diz vurmuş
Kıblesi seyyar olan, harama kıyam durmuş.


Aşikârdır ayıplar, azıcık gizleyiniz
Sahte neonlar yeter, ecdadı özleyiniz.
Yalansa yazdıklarım, etrafı gözleyiniz.

Müslüman caddesinde, salyangoz yuva kurmuş
Kıblesi seyyar olan, harama kıyam durmuş.

Brüksel’in kapısı Vatikan’a açılır
Papazlar kutsadıkça, kabahatler saçılır
Edepsize sarılıp, ahlaklıdan kaçılır.

Haysiyetli yaşamak; meğer ne kadar zormuş
Kıblesi seyyar olan, harama kıyam durmuş.

Anasını bilmeyen, kadını meta görür
Işıklı bildiği yol, bataklığa götürür
Çamura batmak için, koşar adımla yürür.

Yetim hakkı yiyenler, kudurdukça kudurmuş
Kıblesi seyyar olan, harama kıyam durmuş.


KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN YAYINLANAMAZ...

HER TARAF ŞER ŞARLATAN

HER TARAF ŞER ŞARLATAN

Dört yanımız tuzaktır, her taraf şer şarlatan
İtibar kazanıyor, maskeyle söz parlatan
Huzurdan kovuluyor, vicdanı hatırlatan.

Alnımızı kapatır, öne düşen kepimiz
Yalaka boy gösterir; ne hallere düştük biz?

Çaylarımız kirlenmiş; saf, berrak çağlamıyor
Muhabbetler barlanmış, dostluğu sağlamıyor
Sevmeler riya olmuş, aşk yürek dağlamıyor.

Müfteriye ödül var, anılmıyor düzgün düz
Yalaka boy gösterir, ne hallere düştük biz?

Yüzdelik prim alır, "Nemelazımcı." olan
İltifat, ikram görür; haramla mülkü bulan
Yağcılıkla ün yapar, yağlı kuruma dalan.

Sır işporta malı, saklanamaz oldu giz
Yalaka boy gösterir; ne hallere düştük biz?

Sırların mahfuzları, muteber bilinirdi
Şefkat mendilleriyle, kalp nemi silinirdi
Yar’e hasret sineler, haz ile dilinirdi.

Şimdi sevda gecelik, sevgiye vurulmaz diz
Yalaka boy gösterir, ne hallere düştük biz?

Yeni yetme teşhirci; gerdan kırıp, kur yapar
Teneşire yaslanan; piliç etine tapar
Tahtalı köy yolcusu, havada şıllık kapar.

Magazin, popla, topla, uyanmadan yatın siz
Yalaka boy gösterir, ne hallere düştük biz?

O şarap şişesinin yanı başında yatar
Kalan üç beş gününde; iffete, ifrit katar
Azrail’in nefesi, enseye tokat atar.

Akordu ayarsızdır, kalem sesi çok mu tiz?
Yalaka boy gösterir, ne hallere düştük biz?

Vatanın sahibine vefa nedir bilen yok
Tuzları kurutanın; gözü aç da, karnı tok
İnsaf gümrükte kaldı; edeb zayi, adap yok.

Mikrofon cambazları, ilanla arar keriz
Yalaka boy gösterir; ne hallere düştük biz?

Peştemalci, ibrikçi kapıya eşik olmuş
Kapılarda kul olan; her yüke eşşek olmuş
Bağrında gül besleyen; dertlere beşik olmuş.

Şu düşülen durumdan, sorumluyuz hepimiz
Yalaka boy gösterir, ne hallere düştük biz?

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN YAYINLANAMAZ...

BEN SENİNİM SÖZ GÜLÜM

BEN SENİNİM SÖZ GÜLÜM

Yaz gülüm;
Zarfına pul olayım
Mektubunu yaz gülüm.
Hasretin yazın ayaz,
Seninle yan yanayken
Karakışlar; yaz gülüm.

Haz gülüm;
Sesin güne yıl katar,
Sensizlik yağmurunun
Selinde ıslanırım.
Senle diz dize iken;
Ellerin ellerimde
Deniz gözlerindeyken,
Huzur neşeyi katlar.
Mutluluk adresimsin
Cemalin gülümserse,
Derdimi yardan atar.
Selamın esirgeme
Bağrımda; beyaz gülüm.

Güz gülüm;
Baharım senle şendir.
Uykularım bekliyor
Düşlerim gül gülşendir,
Şafağımın çiçeği
Seherimin içeceği,
Sana geldiğim yolda
Yokuşlarım; düz gülüm.

Öz gülüm;
Ömrümü sana verdim
İki Cihan sevdamsın
Sevgide kutsallıkta
Hedefimsin, davamsın
Beni sana adadım
Ben seninim; söz gülüm.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

SEYYİTLER ŞEHRİSİN ÖZDE MALATYA

SEYYİTLER ŞEHRİSİN ÖZDE MALATYA


Kozluk coşmuş; çağıl çağıl çağlıyor
Beydağı, Yama’yı gülle bağlıyor
Kernek güzelleri neden ağlıyor?

Billur kaynakların; gözde Malatya
Seyyitler şehrisin; özde Malatya.

Arıdır, sadedir; dili Türkçesi
Yaylası, ovası; kaysı bahçesi
Lezizdir lisanı, enfes lehçesi.

Nurlarla süslüsün; gizde Malatya
Seyyitler şehrisin; özde Malatya.


Turkuaz eylüldür, hazanın hazzın
Burnumda tütüyor; baharın, yazın
Özlenmez mi senin; cümbüşün, sazın?

Satırda, dillerde; sözde Malatya
Seyyitler şehrisin; özde Malatya.

Rahmet müjdeliyor gök gürültüsü
Beylerderesi’nde su şarıltısı
Hilal’den geliyor, al parıltısı.

Yeşile bürünmüş, güzde Malatya
Seyyitler şehsisin; özde Malatya.

Huzura erdiğim; yarınım, günüm
Şanlı mazilerim, şerefli dünüm
Düşte ulaştığım andır düğünüm.

Yormazsın; yokuşta, düzde Malatya
Seyyitler şehrisin; özde Malatya.

İlin, diyarından hain çıkmıyor
Evladın; ecdadı yakıp yıkmıyor
Sevenin; sevgiden, aşkt’tan bıkmıyor.

Hasretin kavurur, közde Malatya
Seyyitler şehrisin; özde Malatya.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

FETHİYE ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLER DERNEĞİ
BASIN DANIŞMANI

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

İTLER YİNE SALDIRDI

İTLER YİNE SALDIRDI

Ailesi Manisa Soma’da İkâmet Eden; İki Kardeşten Biri Olan; Uzman Çavuş Mete Han 14 Haziran 2009 Pazar Günü Hakkâri Yüksekova’da Hainler Tarafından ŞEHİT Edilmiştir.
Şehidimizin; Anasına, Babasına ve Kardaşına ithaf ederim..
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNE
YÜCE TÜRK MİLLETİ BAŞ SAĞLIĞI DİLİYORUM..

İhanet tükenmiyor, yal vereni olunca
Semirip besleniyor, yağlı kemik bulunca
Vatanım pisleniyor; hain yurda dolunca.

Demokrasi cambazı; köpekleri güldürdü
Anam, babam, kardaşım; itler yine saldrdı.

Açiz, işsiziz deyip; gerçeği gizliyorlar
Ecdadı unutanlar AB’yi gözlüyorlar
Düğünle yollayanlar, bağrını közlüyorlar.

Kuduzlar salyasıyla, baharımı soldurdu
Anam, babam, kardaşım; itler yine saldırdı.

Akrep zehir saçtıkça, mihmandarı şişindi
Kravatlı çakallar, eşelendi, eşindi
ABD’yle, Avrupa; kanımla neşelendi.

Karnı doyan alçaklar; gülllerimi öldürdü
Anam, babam, kardaşım; itler yine saldırdı.

Barış, kardeşlik deyip; süslediler yılanı
Utanmayan arsızlar, salladılar yalanı
Kolayca harcadılar, inlerini bulanı.

Sözüm ona uygarlar, bizi bize böldürdü
Anam, babam, kardaşım; itler yine saldırdı.

Bayrağımın altında, şu soysuzlar havlıyor
Hayasız, ahlaksızlar; şerefsizi kolluyor
Maskelenmiş timsahlar; alçaklıktan yılmıyor.


Edepsizler arzısı; tutup yerden kaldırdı
Anam, babam, kardaşım; itler yine saldırdı.

Ay yıldız parlayacak; kanımla allandıkça
Miraç’ta şahlanacak, şanımla pullandıkça
Ezanlar susmayacak; hilal dalgalandıkça.

Yerini bulmak için; iti ite sordurdu
Anam, babam, kardaşım; itler yine saldırdı.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

FETHİYE ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLER DERNEĞİ
BASIN DANIŞMANI

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

EVİNDE EVCİLLEŞMİŞ İNSANA SADIK OLAN "KÖPEK." BESLEYEN OKURLARIMIZDAN ÖZÜR DİLİYORUM...

ŞEHİTLERİMİZE LAYIK OLMADIKTAN SONRA ECDADIMIZI HÜRMET ETMEDİĞİMİZ SÜRECE BU AKAN KAN DURMAYACAK...
YÜCE MEVLAMİHANETE MİHMANDARLIK YAPIP KUCAK AÇANLARA ÇANAKLARINA YAĞLI - YAĞSIZ KOYANLARA BELALARIN EN BÜĞYÜĞÜNÜ VERECEKTİR...
ALLAH BİZLERE ŞEHİTLERE LÂYIK OLMAYI NASİP EYLESİN..
RUHLARINA FATİHA...

KASTAMONU AĞLIYOR

KASTAMONU AĞLIYOR

13 Haziran 2009 Cumartesi Günü Şanlıurfa Siverek İlçesinde Şehit Olan Kastamonu Araç İlçesinden Olan; "Şehit Polis Memuru Nihat Karakoca." Makamın Nur Senin...
Şehidimizin Anasına Babasına, Evdeşine, Evladına, Emniyet Teşkilatımıza, İçişleri Bakanımıza ve Yüce Türk Milletine sabır ve başsağlığı diliyorum...
Şehidimiz Nihat Karakucak’ın Anasına ve Evdeşine İfhat Ederim..



Düştüğü yeri yakar, bu acı başka acı
Tabipler bi çaredir, yoktur bunun ilacı
Oğlum Nihat Şehittir, Şehit başımın tacı

Sinemiz, yüreğimiz; karaları bağlıyor
Karafilim kırıldı; Kastamonu ağlıyor.

Huzuru sağlayandan; birde hesap sormuşlar
Şanını unutanlar; tuzakları kurmuşlar
Urfa’nın Siverek’te evladımı vurmuşlar.

Figanım gökyüzünde, feryat kalbi dağlıyor
Karanfilim kırıldı, Kastamonu ağlıyor.

Çalıştığı birimin; şanıydı, onuruydu
Canımdı, can evimdi; canların gururuydu
O bizim umudumuz, gözümüzün nuruydu.

Şahadet’le göçmesi tesellimi sağlıyor
Karanfilim kırıldı, Kastamonu ağlıyor.

Cennet kokan sesini, nefesini sezerim
Araç’ın yollarında nasıl yürür gezerim
Hasretiyle kavrulur, yüreğimi ezerim.

Sineme inen hicran, ciğerimi cağlıyor
Karanfilim kırıldı, Kastamonu ağlıyor.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

FETHİYE ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLER DERNEĞİ
BASIN DANIŞMANI

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

Makamları Mekanları Nur Olan Şehitlerimize Fatiha...

SÖZLERİ ÖZEL ATAM

SÖZLERİ ÖZEL ATAM

Fethiye Özel Ata İlköğretim Okulu’nun Müdürü Emel KARACA Hanımefendi Nezdinde;
Öğrencilerimize, Öğretmenlerimize, Velilerimize, Okul Aile Birliğimize, Okul Yöneticilerimize Atfen..
Saygıyla Arz Ederim...

Seherin gül yelinde
Irmağın gür selinde
Bir türkü var dilimde
Sözleri Özel Atam.

Ahengi ruh dinlendirir
Huzura yönlendirir
Minikler şenlendirir
Yüzleri Özel Atam.

Zümrüt var dallarında
Haz verir kollarında
Koşturur yollarında
Düzleri Özel Atam.

En leziz yerimizdir
Doğruluk ilkemizdir
Kaynağı tertemizdir
Gözleri Özel Atam.

Merkezkaç dengemizin
Uygarlık dengimizin
Tuzkuaz rengimizin
Güzleri Özel Atam.

Bilimle büyülenmiş
Huzuru oyalanmış
İlimle boyalanmış
Gizleri Özel Atam.

Bu azim dinmeyecek
Meşale inmeyecek
Işığı sönmeyecek
Közleri Özel Atam.

Ünsüze, ünlümüze
Yıl katar ömrümüze
Körüdür gönlümüze
Özleri Özel Atam.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN YAYINLANAMAZ.

SIRLANMIŞ EFSANESİN

SIRLANMIŞ EFSANESİN

Saçların ellerimde, aklım gözünde kaldı
Uykum; büyük sevdamı, rüyalarıma aldı
Yüreğim, yüreğine; aşkımdan haber saldı.

Hüzünleri bana ver; cemalin gülümsesin
Sen gönlümün köşkünde; sırlanmış efsanesin.

Edep, adab sendedir, zarifsin melek huylum.
Karanfilim, menekşem, lelemsin; misk kokulum
Bilgi dağarcığımsın; sensin hayat okulum.

Sabahi makamıyla, geliyor billur sesin
Sen gönlümün köşkünde; sırlanmış efsanesin.

Işığınla yön buldum, nurlu makamımdasın
Sevginle huzur doldum, nârdan mekânımdasın
Özünle mutlu oldum; cananım, camındasın

Milyon güzel içinde; eşsizsin, bir tanesin
Sen gönlümün köşkünde; sırlanmış efsanesin.

Sensizliği çekerken; artar derdim, efkârım
Hayranım endamına, medarı iftiharım
Ömrümün tamamısın; yazım, kışım, baharım.

Pırlanta diyarımda; ışıl ışıl hanesin
Sen gönlümün köşkünde; sırlanmış efsanesin.

Kutsiyetin Miraç’dan; yeryüzüne damlarken
Yokuşlarım düzlendi; izini adımlarken,
Kederlerim şenlendi, gizini yudumlarken

Dakikamda günümsün; günümdeki senesin
Sen gönlümün köşkünde; sırlanmış efsanesin.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

ŞEHRİMİZDE BİRİ VAR

ŞEHRİMİZDE BİRİ VAR

Şehrimizde biri var
Gündüz vakti gün arar
Aldığı her nefeste
Çileleri yudumlar.

Evinde yok su tası
Hayat mıdır hatası?
Yüreğinde yas tutar
Bayrakta al; “Atası.”

“Türk’tür dedem.”, “Türküm.” Der
Bağrında “Acı.” tüter
Bu halini görmeyen
Olsun ondan bin beter.

Dertler sinmiş yüzüne
Dargın, ömrün düzüne
Gurbet yaşar yurdunda
Hasret inmiş özüne.

Keder dolmuş anası
“Şehit.” Olmuş babası
Yorgun düşmüş belli ki
Nasırlı el ayası.

Şehrimizde biri var
Gündüz vakti gün arar
Aldığı her nefeste
Çileleri yudumlar.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

FETHİYE ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLER DERNAĞİ
BASIN DANIŞMANI

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN YAYINLANAMAZ..

ADI BİZDE MAHFUZ...
EVSİZ KALAN VE BABASININ ŞAHADETİNDEN DOLAYI 353 LİRA MAAŞ VERİLEN BU MAAŞLA İKİ EVLAT OKUTMAK ZORUNDA KALAN “ŞEHİT KIZINA” ATFEN YAZILMIŞTIR...
KONU İLE İLGİLENMEK VE OMUZ VERMEK İSTEYEN OKURLARIMIZ
"FETHİYE ŞEHİT AİLELERİ "FETHİYE ŞEHİTLER ANITI YANI" DERNEĞİMİZ İLE İLETİŞİM KURARAK YAZARIMIZDAN BİLGİ ALABİLİRLER...
DÜNYA AHRETİN KARINDAŞI OLDUĞUNA GÖRE DUA DA EKMEK DE GEREK İNSAN HAYATI İÇİN...
FATİHALAR GEÇMİŞİMİZE...
ARDA KALANLAR UNUTULMADIĞI SÜRECE "ŞEHİTLER UNUTULMAZ."

BEKLE BİZİ FETHİYE

BEKLE BİZİ FETHİYE

BU YIL TATİLİNİ FETHİYE’DE YAPACAK OLAN
DEĞERLİ KARINDAŞIM ERZURUMUN DADAŞI YOLUMUZUN YOLDAŞI GÖNLÜMÜN GÖNÜLDAŞI TOKTAY KARDEŞLER ŞİRKETİNİN YÖNETİM KURULU BAŞKANI HAMZA TOKTAY’A ATFEN

Yetmiş küsür köylerin, yedi giriş yolun var
On beş tane mahallen, sımsıcacık kolun var
Koylardan vadilere; mavi, yeşil hol’ün var

Zümrütlerle bezenmiş; güzelsin, zerafetsin
Yurdumun göz bebeği; efsane letafetsin.


Sekiz yerde beldesin, gönüldesin, dildesin
Gece, gündüz ahenksin, nar şafakta yeldesin
Gönülleri demleyen; berrak nehri seldesin.

Ormanın, denizinle; sineye sirayetsin
Yurdumun göz bebeği, efsane letafetsin.

Saklıkentte saklanmış, sevgiyle çağlıyorsun
Girdev yaylalarında; huzuru sağlıyorsun
Dalaman’ın çayını; Eşen’e bağlıyorsun.

Paha biçilemeyen; pırlantasın, ziynetsin
Yurdumun göz bebeği, efsane letafetsin.

Gülezar, güldestesin; yüzü gülemeyene
Rüya ile gidersen, sana gelmeyene
Kılvauzluk edersin, yöreyi bilmeyene

İnsana değer veren; latifsin, nezaketsin
Yurdumun göz bebeği, efsane letafetsin.

Ortaca’ya az kaldı, burası da Köyceğiz
Ölüdeniz kumunun az ötesi Belceğiz
Fethiye bekle bizi, bu sene geleceğiz.

Yaratan’ım; herkese görmeyi nasip etsin
Yurdumun göz bebeği, efsane letafetsin.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

YARİM ŞİMDİ NERDESİN

YARİM ŞİMDİ NERDESİN

Karanfiller ağlıyor, güllerim yas içinde
Bülbül yürek dağlıyor, ufuklar sis içinde
Zaman kara bağlıyor; etrafım pus içinde:

Sevdada kazanımım, terim şimdi nerdesin?
Ömrüme nur katanım; yarim şimdi nerdesin?

Sana yazın sıcağı, kendime kış veririm
Manevi kutsiyetten; sohbetten aş veririm
Çağır sana varayım, yoluna baş veririm.

Huzur olan adresim, yerim şimdi nerdesin?
Ömrüme nur kataanım; yarim şimdi nerdesin?

Ya gecenin üçünde, ya günün onüçünde
Baharım paslanmasın, sensizliğin göçünde
Gönlüm seni bekliyor; şafağımın güç’ünde.

Bakışım görüşümsün; ferim şimdi nerdesin?
Ömrüme nur katanım; yarim şimdi nerdesin?

Sesin var mıdır diye; rüzgârları dinlerim
Hasretin sızısından; inim inim inlerim
Canımı siper edip; derdini dizginlerim.

Sevgiyi öğretenim, pirim şimdi nerdesin?
Ömrüme nur katanım; yarim şimdi nerdesin?

Cemalini göreyim; can eceli içmeden
Melek’ül Mevt; ruhların arasından seçmeden
Kollarında öleyim, namert teni biçmeden.

Letafet efendisi; mirim şimdi nerdesin?
Ömrüme nur katanım; yarim şimdi nerdesin?

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN YAYINLANAMAZ

TÜRK OĞLUSUN TÜRKSÜN SEN

TÜRK OĞLUSUN TÜRKSÜN SEN



Fethiye sevdalısı olup; Fethiyelinin gönlünde taht kuran

Fethiye İlçe Jandarma Bölük Komutanı Üsteğmen İbrahim TAŞIR kumandanımızın bir süre önce tayinin çıktığını öğrendik...

Kendisine yeni vazifesinde kolaylıklar ve başarılar diliyoruz.
Kendisini yeni görev yerine uğurlarken;
Komutanımza, Evdeşine, Evladına, Ana - Babasına ve Komutanımız Üsteğmen İbrahim TAŞIR’IN şahsında Türk Silahlı Kuvvetlerine Saygıyla Arz Ederim...



Müfteri dönme emin, ifritinde sasısın

Sinemizdedir demin, hürriyetin asısın

Birliğe ettik yenim, adamın en hasısın.

Yalan, riya yok sende; sözün Cennetteki bal.



Hasretini ekersin; Fethiye’den giderken

Gözden damla dökersin, bize veda ederken

Hele biraz kalsaydın, daha vakit çok erken

Gülümsüyor cemalin, yüzün ziynetteki lâl.



Adap, edep bilensin; kıymetli şahsiyetsin

Lezzetli muhabbetsin, karakter, haysiyetsin

Yürekteki servetsin; şerefsin, kutsiyetsin

Zoru kolay edensin; gizin deryadaki sal.



Hak, hukuka sadakat; belayı yardan itti

Hem sevgisin, hem şefkat; seninleyken şer bitti

Sendeki bu liyakat, kalbimize yer etti

Yolunun meftunuyuz, izin güllerdeki dal.



İnsanlığın öbeği; ahlakın desen desen

Gönlümün can yeleği, şafağımıza esen

Hilalimin meleği; Türk oğlusun, Türk’sün sen

Sevdan hilâlimedir, özün bayraktaki al...



KADİR DURAK

(LEBİDERYA)



FETHİYE ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLER DERNEĞİ

BASIN DANIŞMANI



ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR

KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

BEKÇİLERDE VEFA GÖRDÜM

BEKÇİLERDE VEFA GÖRDÜM

25.01.1971 TARİHİNDE FETHİYE BEKÇİLERDE DÜNYAYA GELEN..
23 EKİM 1991 TARİHİNDE ŞIRNAK BEYTÜŞŞEBAP GÖKÇE KÖYÜ YAKINLARINDA İHANET MAŞALARI, VATAN HAİNLERİ TARAFINDAN MEHMETÇİKLERE KURULAN PUSUDA VURULAN VE "İSA YILDIRIM£IN." KOLLARINDA ŞEHİT OLAN "ŞEHİT JANDARMA KOMANDO ER FEDAİ KEBİZ’İN." KARDAŞI KARINDAŞI ANTALYA AKSU BELEDİYE BAŞKANI İSA YILDIRIM’A İFHAF EDERİM...

Bekçiler’de “Vefa.” Gördüm
Fedai Kabri nurda
Fedai kalpteki surda
Şehitler surdur yurda.
Bayrağa renk verenler
Üstündeki Hilale
Ecelsiz ahenk verenler
Zamansız yolculukla
Nur makama erenler,
Sizlerin sevdasını
Yüreğime, gönlüme
Silinmeyen sevdayla
Oya oya işledim
Oyaların süsüyle
Sizi sineme ördüm

Bekçiler’de “Vefa.” gördüm
Bayrağım üstündeyken
Gölgesine sığındık
Avuçlarımızı açıp
Kolumuzu semaya
Elimizi havaya kaldırdık
Şehidimin kabrine
Kana kana sarıldık
Yasin’i dinliyorken
Yürekler amin derken
Ruhunda sefa gördüm.

Bekçilerde “Vefa.” gördüm
Okulunda tablon var
Gözün Hilale bakar
Gözlerine bakarken
Benim ciğerim kanar
Kurdelayı kestiler
Kurdelayı kesenler
İki gönül adamı
Birisi öğretmenim
İlimler öğretenim
Eğitimin müdürü
Gültekin hocamızdı
Şehidimin bakışı
Gönül ilacımızdı.
Biri “Şehit.” sırdaşı
Can dediği, candaşı
Kardaşı, karındaşı
Askerlik arkadaşı;
Gazi “İsa Yıldırım.”
İsa; baş tacımızdı
Onun gözlerinde sen
Senin gözlerinde;
Bayrağımızdı; üstümüzde yükselen
Yıldırım’ın yüzünde
Mutlu bir “İfa. Gördüm.

Bekçiler’de “Vefa.” gördüm
Oradan yola çıktık
Yolumuzda gelirken
Okunan dualara
Aminler diye diye
Hepimiz bir yürekte
Ulaştık Fethiye’ye
Şehidim anası
Tanıyordu İsa’yı
Yiğit evlat anası
Gözlerimize baktı
Gözlerin damlasıyla
Yüreğimize aktı
Fedai’nin hasreti
İçerimizi yaktı
Anamızın yüzünde
Dinmeyen “Cefa.” gördüm.
Bekçiler’de ."Vefa." gördüm.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

FETHİYE ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLER DERNEĞİ
BASIN DANIŞMANI

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN YAYINLANAMAZ.

BAYRAĞA AL OLANLARA, YÜREKTE GÜL OLANLARA
SEMADA HİLAL OLANLARA FATİHA FATİHA FATİHA...

TÜRKİYEDE BİR İLK YAPILMIŞ VE ŞEHİDİMİZ İÇİN; ADININ VERİLDİĞİ OKULDA 9 M2’LİK TABLO YAPILARAK GELECEK NESİLLERE VATANIN GERÇEK SAHİPLERİNİN UNUTULMAMASI GEREKTİĞİ ANLATILMIŞTIR...
TABLONUN AÇILIŞI 06.06.2009 TARİHİNDE ŞEHİT KABRİ BAŞINDA OKUNAN YASİN-İ ŞERİF’TEN SONRA YAPILMIŞTIR...
ANASINA KARDAŞLARINA İSA YILDIRIM’A YÜCE MİLLETİMİZE SAYGIYLA ARZ EDERİM....

KARAKIŞ OLDU ZAMAN

KARAKIŞ OLDU ZAMAN
05 Haziran 1988 Tarihinde Ebedi hayata Giden Anama İthafen...
Anama ve Bütün Ehli İman Geçmişlerimize FATİHA...

Ana
Sen gideli yirmi bir yıl oldu
Senden sonra
Huzur kayboldu
Karanfiiler soldu
Şen bülbüller sustular.
Haksızlık karşısında
Dilsiz şeytanlar sustu
Şer karşısında
Yalakalar diz vurdu
Nemelazımcılar;
Haksızlığa divan durdu
Güçlü konuştukça
Şakşakçılar pustukça pustu.

Billur sulara kir karıştı
Müfteriyle düzenbaz barıştı
İzler karmakarışık
Yüzler burma buruşuk
Gönül sofralarının süsleri nerede?
O sofranın bezleri kırıştı...

Ezan beklerken ebediyete selam vermiştin
Nuranı mekânlarda serinlemiştin
Mutluluk görmemiştin
Nâr şafaklarda
Zifti gölgelemiş
Bize hissettirmemiştin
Ömrünce çile dermiştin.

Ana;
Can evimin canısın
Sinemin sol yanısın
Bedenime hayat veren
Damarımın can kanısın
Asaletimin soylu sanısın
Şerefimin; şanlı unvanısın...

Bir yaz gecesi sonunda
Ağabeyimin kollarında
Şahadetle son demişsin çileye
Ömür boyu;
Asla tevessül etmedin hileye
Yer yoktur yüreğinde,
Yer yoktur ruhunda
Yer yoktur yanında yakınında desiseye.

Fatihalar sana anam
Dualarım sanadır
Yönüm yolum senden yanadır
Yazılar satırlar yetmiyor
Yetmiyor sözlerim seni anlatmaya
Sana olan sevdam,
Sana hasretim kana kanadır.

Beş haziran;
Acılı soğuk haziran
Karakış oldu zaman
Senin ardından kalan
Acıya düçar viran
Acıyla yoğrulmuş
Senden arda kalan BEŞ HAZİRAN.
SANADIR SANADIR ANAM SANADIR
YÜREĞİMDEN YÜKSELEN
DUALARLA FATİHAM...

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

YAKUTUM SEDEFİMSİN

YAKUTUM SEDEFİMSİN


Sensiz geçen zamanın kıskacı sarmaladı
Seçilmez uğultular beynimi tırmaladı
Hayalin rüya oldu, düşümü armaladı
Zift karası gecenin, nârdan seherindeyim.

Gel demeseydin bana, gönlüne eremezdim
Sineni açmasaydın, karanfil veremezdim
Bakışınla şenlendim, uzağı göremezdim
Ciğerime işleyen, gözünün ferindeyim.

Üzdüysem kabul eyle, yürekten özür geldi
Billur sesin duyunca, günüme huzur geldi
Cemalinle doyunca, yanıma hızır geldi
Kemet kollarındayım, sırlı her yerindeyim.

Seninle dopdoluyum, onmaz dert bulsam bile
Sözlerinle mutluyum, viranda kalsam bile
Yarından umutluyum, kederle dolsam bile
Sol yanını arala; nurlu içerindeyim.

Ruhuma resmettiğim; halefim, selefimsin
Mefkurem kutlu yolum; ufkumsun, hedefimsin
Cenneti Alâ’daki; yakutum, sedefimsin
İzinde, menzilinde; ardın, ilerindeyim.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN YAYINLANAMAZ...

SENİN MİHMANDARINIM

SENİN MİHMANDARINIM

Senin mihmandarınım, birtanemsim habibim
Gücüm kudretimsin sen, sensin benim galibim
Aşkın sönmez kıvılcım, alevine talibim.
Yüreğimi kavuran, ateşler közündendir.

Sana olan hasretim, ciğerimi bölüyor
Şafağıma gelince, çilelerim ölüyor
Üstüme doğan güneş, sevgi diye gülüyor.
Bedenimi okşayan, letafet gözündendir.

Hücrem saray oluyor, hayaline dalınca
Hatırım sormak için; yelle haber salinca
Gündüz gece farketmez, selamını alınca
Mutluluk kaynağımda; lezzet, haz sözündendir.

Yalnızlık yudumlarken, acıyla hey heylerim
Sensizlik kor’dan gömlek; ne ederim, neylerim?
Ardından koşar iken; yokuşu düz eylerim
Cemalimin ahengi, karanfil yüzündendir.

Ayağa kalkmam için, ellerini verensin
Sinendeki güllerle, düşlerime girensin
Ruhumun ortasına, içten içe erensin
Bana huzur getiren; zerafet özündendir.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

MİZANA DA BUYRUNUZ

MİZANA DA BUYRUNUZ

27 Nisan 2009 Tarihinde; İstanbul Bostancı’da; hainlerin bombalı evine yapılan operasyon sırasında;
Polis memurları; İbrahim TONYALI (45), Ayhan KIRARASLAN (42), Arif BURAK (36), Muhammet GÜLTEKİN (42) yaralandılar.
Emniyet Amiri: Semih BALABAN ve bir lokantada çalışan gencimiz; Mazlum ŞEKER şehit oldular.
ŞEHİTLERİMİZE ATFEN...
ŞEHİTLERİMİZİN ANA-BABALARINA, EVDEŞİNE, EVLATLARINA, KARDAŞLARINA, EMNİYET CAMİAMIZA, İÇİŞLERİ SAYIN BAKANI BEŞİR ATALAY’A VE YÜCE TÜRK MİLLETİNE SABIR VE BAŞSAĞLIĞI DİLERİM...

Şehidimiz; Semih BALABAN’IN Evdeşi; Filiz BALABAN’A, Evlatlarına, Ana - Babasına ve Şehidimiz; Mazlum ŞEKER’İN Ana- Babasına saygıyla ithaf ederim...

Mehmetler yattı deyip iftiralar atmayın
Bizler şehit olurken; siz "Yan gelip yatmayın."
Akreplerle, yılanla; bizleri bir tutmayın.

İhanet nerelerde, biraz kafa yorunuz
Dökülen kanımızın, bedelini sorunuz.

Hainler bir arada, vatanı bölecekmiş
Onlar Türk’ü vurdukça, AB’si gülecekmiş
Mahkeme izlemeye; ABD gelecekmiş.

Uygarız, medeniyiz; şunları durdurunuz
Dökülen kanımızın, bedelini sorunuz.

Asla tükenmeyecek; şanla dolu anımız
Üstümüzde tütecek; sanımız, unvanımız
Hepimize yetecek; şerefimiz, şanımız.

Türk’e pusu kurana; siz de tuzak kurunuz
Dökülen kanmızın, bedelini sorunuz.

Yağlı yalını kesin; iti adam sayanın
Ecdat hiç uyumadı, uyumayın, uyanın;
Vatana kastedenin kapısına dayanın.

Mehmetleri vuranı; sinesinden vurunuz
Dökülen kanımızın, bedelini sorunuz.

"Gayri müslim dost olmaz." mayın temizletmeyin
Haç’ı üstün tutanın, ardı sıra gitmeyin
İfritin zifirinde; kaybolarak yitmeyin.

Düşmanın karşısında; kal’a gibi durunuz
Dökülen kanımızın, bedelini sorunuz.

Kelamları, sözleri; riyayla süslemeyin
Eli kanlı katili, jambonla beslemeyin
Nar çiçeği seheri; kurumla sislemeyin.

Gözünüzün önünde, ağlasın torununuz
Dökülen kanımızın, bedelini sorunuz.

Bahar olan hayatı, hazana çevirmeyin
Kürsüde ahkam kesip; çamları devirmeyin
Akan kan durmadıkça; Fatiha göndermeyin.

Anam, evdeşim gibi; sızılasın burnunuz
Dökülen kanımızın, bedelini sorunuz.

Bomboyla dolu eve, yüreğimle daldım ben
Sizler günü gün edin; Nur Mekan’da kaldım ben
Şefaat yetkisini; Muhammed’den aldım ben.

Dünyanın üstü geniş; Mizan’a da buyrunuz
Dökülen kanımızın, bedelini sorunuz.

KADİR DURAK
(LEBİDERYA)

FETHİYE ŞEHİT AİLELERİ VE GAZİLER DERNEĞİ
BASIN DANIŞMANI...

ESER YAZAR ADINA TESCİLLİDİR
KAYNAK GÖSTERİLMEDEN İKTİBAS EDİLEMEZ...

YARALI VATANDAŞLARIMIZA VE POLİSLERİMİZE YÜCE ALLAH’TAN ACİL ŞİFALAR DİLERİM.
MAKAMLARI, MEKÂNLARI NUR OLAN ŞEHİTLERİMİZE VE BÜTÜN GEÇMİŞLERİMİZE FATİHA...

FATİHALAR DUALAR CANIM ANAMA EHLİ İMANA

KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA


FATİHALAR DUALAR CANIM ANAMA EHLİ İMANA
Ana;
Sen gideli yirmi bir sene oldu...

Yirmi bir sene önce BEŞ HAZİRAN 1988 Tarihinde; gece sabaha varmamıştı...
Abimin kollarında uçmağa varmıştın...
Yanında yoktum...

Ana;
Ne günler gördün, ne dertleri bağrına ördün de bize hissettirmedin. "Evlatlarım gülsün." dedin. Gözündeki damlaları yüreğine indirdin. Yüreğinde hasretleri dindirdin. Gül yüzünle bizi dinlendirdin.

Kara günleri, kanlı dünleri geldi geçti
Eylül’ün kanlı zalimleri
Papaza diz çöken cahil alimleri(!)
İnsan kanı ile dolu kadehlerle eğlenenleri
Yetim hakkı yiyip semirenleri.... gördün...

Çileyle dolu ömrün sonu Beş haziran günü bulmuştu seni...

Beş haziran günü Seçuk’la, Halil kola kola Cennet bahçelerine doğru yola koyulmuşlardı...
Zulmün kanlı urganları; bir yaz gecesinin nurlu şafağını kalanlar için zindana, gidenler için nura döndürüyordu...
Kanlı urganların, şanlı cellatlarının kalan ömrü, iki cihanı zifte dönüyor, o zalimler bunu göremiyordu...

O yaz gecesinin şafağına adım aatılırken, sen abime veda ediyorsun. Yine beni soruyorsun.
Giderken beni sayıklıyorsun...

Ana;
Yanında değildim... Yüreğindeydim, ama yanında değildim...
Kâh hasret gecesinde, kâh zifir bilmecesinde, kâh çile hecesinde kaldım...
Dertlerimin gölgesine saklandım...
Anam; senin dualarınla aklandım...
Omuzumda yollara çıkamadım, o yana bakamadım, hasretin kavuruyordu yüreğimi, acı haber geldi bir rüya ile, seninle uçmağa varamadım...
Dualar, dualar döküldü ruhuna dudaklarımdan, yüreğime damlalar söküldü gözlerimden....
Dağlandı sinem....
Buğu buğu semalar, sıra sıra dumanlar, bulutlar üstüne indi... Gökyüzünün maviliği kayboldu.
Anam, can evim bir anda ebediyete göçtü
Ciğerime elem, keder, hicran çöktü...
Damlara yüreğimde göl
Nemleri sinemdeki gül
Hasretin;
Dilimde bülbül oldu
Anam;
Sen gittin gideli
Zamanda mekân soldu
Senin yerin nur oldu
Melekler makamına doldu
...Bende zaman soldu
Bende mekân kayboldu
Dünya üç beş günlük, gelip geçmişti
Can evim, ecel içmişti..
Selçuk’la Halil aynı vakitte Nur Makam’ın karaanfili olmuşlardı...
Onların sevdası yüreklerimizi doldurmuştu...
Ana;
Hasretiniz zaman soldurmuştu...
Kabrinin başına 23 gün sonra geldim... Toprağı eşeledim... Ağladım, ağladım, ağladım... Gözyaşlarıma sığındım...
Fatiha... Fatiha... Fatiha...
Hepimize her an lâzım olan... Fatiha ve ardımdan okunan dua...
Dillerimiz dualarla açıldı
Sedalarım üzerine saçıldı...
Mezarının baş tarafı açıldı
Melekler yer yüzüne süzüldü
Kabrine vardılar
Sırat üstü hep beraber geçildi
Mızrak boyu alçalan güneşe
Livail Hamd sancağının dibinde
Sonsuz huzur veren gölge biçildi
Makamında Kevser bade içildi
Nehri cennet zümrüt dalı olmuştun
Yakut yaprağının lâlı olmuştun
Gönül sofrasının balı olmuştun...
Ana;
Benim yüreğimin gülüsün sen
Gönül bağımın sümbülü
Bağrımın bülbülü sensin
Sen nuruaynım
Sen feraynım
Sensin nuru makamım...
Güzel anam
Pürnurdur senin makamın...
DULAR SANA
DUALAR ÖNDEN GİDEN HALİLİME SALÇUĞUMA
DUALAR
ARDINDAN GELEN ABİMLE BABAMA
DUALAR EHLİ İMANA....
HAMDÜ SENA ALLAHA
DUALAR EHLİ İMANA...
FATİHA FATİHA FATİHA...

VATANIN SAHİBİNE VEFA NAMUS BORCUDUR

KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA


VATANIN SAHİBİNE VEFA NAMUS BORCUDUR

20 Yaşındaydı, ömrünün baharını yaşıyordu. Anasını ve kendinden küçük kardeşini yanından hiç ayırmıyordu. Haksızlığa hiç tahammülü yoktu.
Yiğit, çatal yürekli, gözü pek bir vatan sevdalısıydı.
Kınalandı Peygamber ocağına uğurlandı...
23 Ekim 19991 gecesi, Şırnak Beytüşşebap Gökçe Köyü yakında kamp kurmuşlar siperde bekliyorlar. Hava dışarda buz gibi, kendisi gibi kınalı kuzularla "Vatan nöbetindeydiler."
Birden yağmur gibi mermi yağmaya başladı üzerlerine, gece görüş dürdünleri ve her türlü mühimmatı olan vatan hainleri, televizyonlarda "Açız." nutku çekerken, Mehmetlerimize pusu, baskın, tuzak hazırlarken en ağır paha biçilemez silahları bulabiliyorlardı.
Diledikleri okulda okuma hakları vardı. İstedikleri şehirde oturma hakları vardı. Diledikleri gibi giyinme, yama içme, hakları vardı. İstedikleri yerde çalışma hakları vardı, iş yeri açma hakları vardı. Hatta bir adım öteye; her türlü teşviklerde yararlanma hakları vardı. Ama "Demokrasi." salatası yutturmacasını kendilerine mihmandarlık yapan şerefsizlerin de yardımlarıyla, her yerde havlayan mihmandarları bir taraftan çalışıp göz göre göre "Vatana İhanet." ederken... Diğer taraftan, benim hilalimin altında yaşayan, benim toprağımda karnını doyuran "Hainler." ellerindeki bu paha biçilmez silahlarla, baskın yapmışlar, mermi yağdırıyordu, vatan evlatlarının üzerine...
İhanet maşası uşaklar Vatan Evlatlarına kurşun yağdırıyordu.
Vatanın evladı yan gelip yatmıyor, o soğuk gecede pür dikkat kesilmiş kurşunların geldiği yeri anlamaya çalışıyorlardı. Kurşun her yerden yağmur gibi yağıyordu.
Mehmteler yan gelip yatmıyor, yatanın mışıl mışıl uyuması için can siperane vatanı vatanın altında yatanı, üstünde dalgalanan hilali, yatağında mışıl mışıl uyuyan Bilal’ı bir bilmiş, hepsi için; "Vatanım Ha Ekmeğini Yemişim Ha Uğruna Kurşun." diyordu...
Çatışma artarak devam ediyordu. İki evladımızın "Vuruldum." sesi duyuldu. Birisinin yarsı ağır değildi. İki sıçrama ile siperlere döndü. Fedai’nin yarası ağır, ona bakın, ben iyiyim, Fedai’m canım Fedai’m ağır yaralandı, Hain köpekler Fedaim’i vurdu." diyordu.
İsa Yıldırım Antalya’nın yiğidi. Pınarlı’nın Kahraman evladı. Yumruklarını sıktı, havaya kaldırdı... Allahımmmm bana güç kuvvet ver, beni kardaşıma yardım edebilmem için güçlü kıl." diyordu...
Fedai’yi siperle getirdiler. Baldırından ağır yara almıştı. Sürekli kan kaybediyordu. Koca bir dev. Kan kaybediyordu.
Fethiye’nin Bekçilerden Yiğit Mert Türk Yiğidi Bedrin Arslanı Fedai Kebiz.... Kan kaybetmsin diye...
Antalya’nın Yiğit evladı Türk oğlu Türk İsa Yıldırım Fedaiyi kucakladı, bağrına yapıştırdı.. Eğilerek ilerlemeye başladı...
Dayan yiğidim. Dayan arslanın, Dayan Fedai’m derken...
Fedai gülümseyerek karındaşı kardaşı sırdaşı İsa’ya "Vuruldum, bir daha vuruldum." dedi. Şahadet getiriyordu. Gözleri İsa’nın gözbebeklerinde hazreti Hamza’nın Makamı ile şerefleniyordu...
İsa Yıldırım; Vatana can Bayarağa kan olan Fedai’nin başını ellerinin arasına aldı. Gözlerine bakakaldı. Gecenin ielerleyen saatlerinde mermiler tükendi. 5.5 saat süren bir çatışma... Açız.. diye feryat edenler Vatan evlatlarına tuzak kurmak için mermiyi buluyordu, bombayı buluyordu, mayını buluyordu, silahı buluyordu. Açız diye bağırmaya devam ediyorlar, Açlık perdesinin ardında paha biçilemeyen her türlü silahı temin edebiliyordu. Vatan ihaneti ediyor ama kendine hep çanak tutucu şerefsizleri de buluyordu...
Ama işte yine vatan evlatları Vatan İçin ŞEHİT oluyordu... Bunları hainler, hainlere çanak tutan yalcılar görmüyordu...
İsa Yıldırım; ayağa kalktı; etrafa bakındı, üst ranzada bir kahraman alnından vurulmuştu.
Yan tarafta, bir evladımız daha....
İsa Yıldırım Fedai’nin eşyalarını toplamaya başladı. Her bir eşyasını büyük titizlikle sardı, paketledi. jiletini, traş makinasını, tarağını, havlusunu, çorabını, tırnak makasını, fanilasını, mektuplarını, resimlerini, cep aynasını, cüzdanını, gömleğini, kazağını... birer birer büyük bir dikkatle sardı, paketledi... Çantasına koydu... Onların arasına bir de kendisi mektup yazdı...
Fedai’nin anasına babasına kardaşlarına....
BAKARA SURESİ 154. AYETİ İLE BAŞLADI MEKTUBUNA....
VE SÖZ VERDİ...
BENİ FEDAİ KABUL EDİN ... BEN SİZİN EVLADINIZIM.. DEDİ...
FEDAİ VATAN EVLATLARIMIZ İLE BİRLİKTE UĞURLANDI....
DÜĞÜN ALAYI İLE GİDEN MEHMETLER ... BAYRAKLARLA KARŞILANDILAR...
HALAYLA UĞURLANMIŞLARDI.... SALAYLA KARŞILANDILAR...
ONLAR VATANA BAYRAK OLMUŞLARDI...
HİLLALERLE SÜSLEDİRLER GÖKYÜZÜNÜ...
... YILLAR YILLAR GEÇTİ....
06 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ....
İSA YILDIRIM BEKÇİLER’DEYDİ.... ŞEHİT KABRİ BAŞINDA YASİN OKUNDU ONUN UĞRUNA CAN VERDİĞİ HİLALİN GÖLGESİNDE... İSA YILDIRIM ANTALYA AKSU BELEDİYE BAŞKANI OLMUŞTU... YÜCE ALLAH ONA VATANA KESİNTİSİZ HİZMET ETMESİ İÇİN FIRSAT VERMİŞTİ...
O FEDAİSİNİ HİÇ UNUTMAMIŞTI...
KABRİN BAŞINDAN FEDAİ KEBİZ’İN ADININ VERİLDİĞİ OKULA GELİNDİ...
Okulda Fedai Kebiz’i anlatan bir köşe yapılmış, bu köşe Fethiye Şehit Aileleri Derneği’nin başlattığı bir çalışma idi, LEBİDERYA bu tablonun yapılması için her türlü bilgilere ulaştı...
İsa Yıldırım tablo yapılırken; Antalya Pınarlı beldesi Belediye Başkanıydı...
Tabloyu İsa Yıldırım yaptırdı...
İsa Yıldırım Antalya Aksu Belediye Başkanı
Namık Ünal Fethiye Şehit Aileleri Derneği Başkanı
Yüksel Gültekin Fethiye İlçe Milli Eğitim Müdürü...
Birlikte tabloyu açtılar...
"ŞEHİT JANDARMA KOMANDO ER FEDAİ KEBİZ BENİM." Şiirinin şairi LEBİDERYA tarafından okunduktan sonra; Fethiye İlçe Milli Eğitim Müdürü Yüksel Gültekin, Antalya Aksu Belediye Başkanı İsa Yıldırım ve Fethiye Şehit Aileleri Dernek Başkanı Namık Ünal birer konuşma yaptılar...
Sunuculuğunu LEBİDERYA’nın yaptığı bu tören sonunda; İsa YILDIRIM, Şehit Fedai’nin kardeşleri ile birlikte Fethiye’ye Şehit anasının elini öpmeye geldi.
ORADA İSA YILDIRIM ŞEHİT ANASININ ELİNİ ÖPERKEN GÖZLERİNDEKİ SAMİMİYETİ OKUDUM...
HER ŞEHİT SIRDAŞI İSA YILDIRIM GİBİ ŞEHİDİNE VEFALI OLUR İSE; YÜCE TÜRK MİLLETİ AYAĞA KALAKACAK... İHANET MAŞALARI MEYDANI BOŞ BULAMAYACAKTIR...
İSA YILDIRIM ŞEHİT FEDAİ KEBİZ’İN ŞEFAATİNİ KAZANMIŞTIR...
ALLAH EBESİNİN ECDADININ MEKANINI MAKAMINI NUR EYLESİN....

YASEMİNİN GÖLGESİ

KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA


YASEMİNİN GÖLGESİ

Eğitim - Öğretim yılı olduğundan dolayı her okul kendi imkânları ölçüsünde; program yapmış. Bu programların hemen hepsine davet edildim.
Davete icabet etmek; davet edeni ve edenleri daha güzel hizmetlere yöneltir.
Hani bir söz vardır; "Dostlar alışverişte görsün."
Hani bir söz vardır; "Emek ve gayret bizden, takdir ve daha iyiye götürmek için teşvik sizden."
Bunun ikisini de gözlemlerimize kaydettik.
Hafızalarımıza kaydettiğimiz bir kaç hususu sizlerin takdirine arz etmedikten sonra; "Bizim hafıza; dibi delik süslü teneke kutuya benzer." Babından bir düşünce ile bir kaç hususu sizlerin takdirine arz etmeyi kendime vazife addediyorum.
Kıymetli okuyucularım...
"Vatanın sahiplerine vefa namus borcudur."
ve
"Unutanlar öldükleri gün unutulurlar."
Başlıkları ile iki ayrı makalemiz yayınlandı...
Aşağıda yazacağım husuları okuduğunuzda; başlıkları yazılı olan makalelerimi de hatırlarsanız daha net netice elde etmiş olursunuz.
Kimi okul süsledi, püsledi, cilalandı "Cilalı ibo." değil. "Cilalı program." yaptı. Kimi okul sadecelikten yana oldu.
Kimisi da Bekçiler’de; "Ankarlı Yasemin’inin söylediği Türk kültürünün asını ve hasını yansıtan (!) türkileri ile insanları coşturdukça coşturdu.
Ne kadar çalışkan, ne kadar gayretli olursa olsun; Okul Müdürü’ne kanaat notu olarak "Sıfır." verip sınıfta bırakıyorum.
Okulunun adına "Şehit." Adı verilerek, iki kere şereflenmişti. Birincisi evlatlarımıza ışık olan eğitimcilerimiz ile zaten şerefliydi. Şehit adı ile şerefi nurlandı, sırlandı.
Ama; Ankaralı Yasemin ağır bastı.
Okulun adı "Yesimin’in gölgesinde." kaldı.
Yani davetiyeler basılırken Okulun adı olan ŞEHİT unutulmuştu.
Bunun mazareti yok. Kimse kusura bakmayacak.
Muhtar, Okul Aile Birliği Başkanı ve Okul Müdürü ne yazık kı; O gün yani 06 Haziran 2009 Cumartesi günü saat 19:00’da Okula adını veren Şehidimizin kabrinde Okunan Yasi-i Şerif’i dinlemeye gelmediler.
Bunun da mazareti yok. Buna da kimse kusura bakmasın.
Kabir’den gelindi. Şehit için okulda tablo vardı. Onun açılışı için İlçemizden Milli Eğitim Müdürümüz Yüksel Gültekin ve İki Yardımcısı kendi imkânları ile gelmişlerdi. Antalya Aksu Belediye Başkanı Şehidin sırdaşı İsa YIldırım’da gelmişti.
Fethiye Şehit Aileleri Derneği Yönetimi Tam Kadro Basın Danışmanları Dahil Oradaydı.
Şehdin kardeşleri oradaydı.
Kurdela kesildi.
Konuşmalar yapıldı. Okul Müdürü, Okul Aile Birliği Başkanı ve Köyün Muhtarı’ından yine ses seda yok.
"BEKÇİLERDE VEFA GÖRDÜM." Şiirimiz ile de konunun özetini çıkardım.
Şehitler Ölmez, Biz Şehdiimizin Yanındayız." Gibi söylemlerde bulunuyor ise O okulun muhterem müdürü;
Ben ona derim ki;
Kusura bakma müdür bana maval okuma, senin şehidine ne kadar saygı gösterdiğini Ankaralı Yasemin." Biletlerinde gördük.". Yasin-i Şerif okunurken kabir başına gelenlerin yanında görünmemekle ve şehit ile ilgili olan programın birinci bölümünde gördük.
Buna yöneticilerimiz ne takdir eder ne der bilemem. Ama; "Davetiyelere." okulun adının yazılmaması bize göre bir iki kelam etmek için yeterlidir.
Gelen misafirlere ilgisinden dolayı Müdür Yardımcısı Özge hanımı tebrik ediyorum.
...
Burayı geçiyorum..
Geldim Özel Ata İlköğretim Okuluna;
Muhtesem bir resital.
Muhteşem bir hazırlık.
Dört dörtlük bir sunum.
Okul marşını yazan LEBİDERYA ve Marşın bestesini yapan EMİN AKAN’A plaketleri sunuldu.
Sonra piyano eşliğinde miniklerden kurulu bir mini konser ama ne konser.
Her şey yerli yerinde; Zeynep hanım her zamanki gibi işinin ciddiyetinde; Okul Müdürü Emel Hanım yaptığı işin "Hazını yudumlarken." takdiri hak ediyor. Okulun Yönetim kurulu başkanı Mahir Bey bu mutlu tabloda aile büyüğü olarak yüzü gülümserken gözbebekleri gülüyor. Aile birliği başkanı Diş Hekimi Bayram Bey ona keza tam bir ekip.
Ayakta alkışlıyorum
Takdir ediyorum...
Başarınız bize şevk ve ışık olmaktadır.
Özel Ata okulumuzun mensuplarını ne kadar takdir edersek edelim; onlar bu övgülere lâyık, işlerine sadıklar...
Buradaki başarılarla başarısılkıklar gölgeleniyor. Cehalete son diyen ekip çalışmasının görülmeye değer olduğunu bir kere daha vurguluyorum.
...
Çalıca İlköğretimden Sabahat öğretmeni tebrik etmek ise: YÜREK BORCUDUR:
Sabahat öğretmenim sizi tebrik ediyorum.
...
Lise Müdürüm Alim Yörük; Persormansınızı kıskanıyorum. İyiki varsınız. Siz çalışırken ben yoruluyorum.
..
Sağlık Mesleğin Programını iki program çakıştığından dolayı, Eldirek İlköğretim Programına da; katıldığım bir radyo programı nedeni ile katılamadım. Emin olduğum bir husu var...
Eğitimcilerimiz eğitmeyi biliyorlar.
Sıkıntımız derslerimizin içinde Hayat Dersi’nin olmayışı...
Onu ille ki ileri yaşlara tehir ediyoruz...
...

Merkez Atatürk İlköğretim okulu..
Milli Eğitim Müdürlüğünün Yıl Sonu Kapanış Programı; Milli Eğitim Müdürüm Yüksel Gültekin Eğtimciden ziyade Baba gibi konuştunuz. Oraya intikal ederek o kapanışta öğrencilerimizi onurlandıran;
Fethiye protokolünü de tebrik etmek şart olmuştur.
Kaymakamız Mehmet Ali Bey’i, Belediye Başkanı Sayın Saatcı’yı, Garnizon Komutanım Halil Binbaşım’ı, Askerlik Şube Başkanım Fatih Komutanım’ı, Emniyet Müdürüm Olcay Bey’i, Okul müdürlerimi, öğretmenlerimi, velilerimizi kutluyorum. Öğrencilerimiz ise bu ekibin olmazsa olmazları. Hepsi bir yürek olmuşlar...
..
BEKÇİLER’DE OKULUMUZUN ADINDA; YASEMİN’İN GÖLGESİ VARDI AMA; ÖZEL ATA’DAN BAŞLAMAK ÜZERE FETHİYE’DE DE EĞİTİMİN SEVDALILARI VARDI...
GÖLGELER GÜNEŞE ENGEL OLAMIYOR DEMEKKİ...

HUZURLU BİR TATİL DÖNEMİ DİLİYORUM
SAYGILAR SUNUYORUM

FETHİYEDEKİ MALATYALILAR

KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA

FETHİYEDEKİ MALATYALILAR

Güzel bir Cumartesi sabahı. Fethiye güzel, Malatyalılar güzel, Flamingo güzel, bu kadar güzellik yan yana gelince bu cumartesi bir başka güzel.
13 Haziran Cumartesi... Saat 10:00... Yer Fethiye Sahilde Falamingo...

Malatyalılar birer ikişer gelmeye başladılar...
İlk gelen; Anadolu Pazarının sahibi; Özcan Kömürcü.. Siz onun soyadının "Köümürcü." olduğuna bakmayın. Berrak yüreği, güneş yüzü, billur gibi sözü ile günün sempatik insanı. İnsan ki; hem de ne insan Adam Gibi Adam...
Medarı iftiharımız Arkeolog; Ali Dervişağaoğlu..
Yüzü yüreği hep gülen İşadamı Sedat abim...
İsmail abi.. Bizim büyüğümüz, gönül adamı...
Kemal kardeşimiz, dükkan komşusu hemşehrimiz Ferhat kardeşimiz ile geliyor.
Musfata Öztürk, Mustafa Canpolat, Züfikâr Adıgüzel, Ahmet Özmen Çamköy ve Karaçulha halinde esnaf. Dürüstükleri ile göğsümüzü kabartıyorlar.
Mehmet Nezir; çevre yolunda mangal keyfi yapmak isteyenleri onun yeni açtığı mekâna buyur ediyoruz.
Ahmet Beyazıt Hisarönü’nde otel işletmecisi.
Doğan kardeşimiz Taşyaka’daki Yüksek Okulumuzda Öğretim görevlimiz.
Yavuz Çırpıcı Boyacımız, Bayram Zercek Boyacı İnşaatçı,
Ha bide Nöbetçi Malatyalımız var... Her nefeste gülen adam. Mehmet Yeni.. Yeni inşaat. Adam hiç eskimiyor. Malatyalılar yepyeni diyor. Gülmeye ara vermemek için nerdeyse uyumayacak.
Polisimiz Fatih de burada. Canım kardeşim memleketin asayişini düzeltmekten sorumlu. Fethiye’de fazla polisiye olaylar olmadığı için biraz zaman ayırıp katılabildi.
Mehmet Katık Aşçı, hemide kâğıt kebap yapan aşçı. Aşçıyım diyene Kâğıt Kebap nasıl yapılır diye sorun. Bilmiyorsa Mehmet Katık’ın yanına yollayın.
Birde telefoncu Bayramımız var. Bayram Karaca... Onun mekân Anadolu pazarının karşısısnda..
Kesintisiz neşe kaynağımız Erkin ve gelinimiz de geldi. Erkin de Anadolu Pazarında Malatyalıların ne kaadar neşeli, şen, hizmette kusursuz olduğunu gösteriyor.
Ahmet Miraç Kartal Dekaratör... Bir adamın adında Miraç yada Cumali varsa nerelisin diye sormayın... Çünkü Malatyalıdır. Ölüdeniz’deki Restorancı Cumali gelemedi. Biz oraya gideriz. Malatyalıllar Fethiye’de iş çevresininin bir numarası olmuşlar.. Reklamsız, sade görüntüleri ile Fethiye insanına "Hizmete ."arz etmekteler.
Paspatur’da Gümüşçülerimiz; Selim Kazancı, Ali Zercek bi de bizim saatçi Ramazan Şimşek; burası çok şenlendi ama; inanıyorum ki; kulaklarınız çın çın ötüyor... Çünkü bizim kulaklarımız çınladı.
Dr Ünal gelmezse sağlığımız bu kadar dingin olmazdı. Güven Poliknilikten Dr. Ünal hemşehrimiz burada ise; Devlet Hastanemizden Reşit Öztürk; kesinlikle burada demektir. Fıkralarla Malatya’dan naklen yayın başlıyor Reşit Öztürk’le..
Metin Delibaş; İlçe Milli Eğitim Şube Müdürüm Yüksel Gültekin’le birlikte geliyor.
İlçe Milli Eğitim Müdür yardımcımız medarı iftıharımız Metin Delibaş; soyadına bakmayın akıl aldığımız, fikir sorduğumuz, yön bulduğumuz bir ağabeyimiz o bizim.
İlçemizde Malaytalılar bir araya gelirlerde; İlçemizin yöneticileri gelmez mi hiç?
Cumhuriyet Başsavcımız, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanımız, İlçe Milli Eğitim Müdürümüz,
Askerlik Şube Başkanımız, İlçe Garnizon Komutanımız...
Fethiye Şehit Aileleri ve Gaziler Dernek Başkanımız burada bizleri onurlandırıyorlar.
Ve bir araya gelmemize vesile olan İlçe Jandarmadan Komutanımız Üsteğmenimiz İbrahim Taşır...
Üsteğmenimizin tayini çıktı.
Bizler de; Fethiye’de bulunan Malatyalılar olarak bir güzel yaz sabahı, FLAMİNGO’DA bir araya gelip kahvaltı yaptık.
FLAMİNGO işletmecisi "Yetkin." kardeşimizin amatör ruhla profesyonel hizmet sunması hepimizi ayrı bir gurur veriyor. İşte "Malatyalılık bu olsa gerek." diyor Fethiyeli bir kardeşimiz. Bu ne samimiyet, bu ne içtenlik, sade, saf, pırlanta yürekliler hepsi bir aradalar.
Malatyalılar bir yere gideceğinde mutlaka evdeşi ile gider. Kardeşlerimiz, ağabeylerimiz; evdeşleri ile gelmişler...
Ablalarımız, yengelerimiz, analarımız, kardeşlerimiz beyleri ile her yerde yan yana uyum içinde olduğunu gösteriyordu.
Hasılı Malatyalılar gönül adamıdır vesselam...
Şaka, latife, fıkra işeri sorumlusu Reşit kardeşim kanadı kırık uçağı uçuran berberle başlayınca; siz olunda gülmeyin.
Hem de ne anlatım, ne anlatım. Sanki Sapanla düşman kovalıyor...
Size bir de sinyal vereyim.
En büyük Eğitim Kültür Folklör derneği Malatyalılar tarafından faaliyete geçeceğinin müjdesini verirken.
Ölüdeniz’de 15, Hisarönü’nde 30, Çamköy’de 8, Karaçulha’da 20, Kumluova’da, Karadere’de 6, Kınık’ta 5, Eşen’de 3, Ovacık’ta 10, Kemer’de 6, Göcek’te 7, Yaylada 7, Fethiye Merkez’de 300 olmak üzere 417 aile Malatya’dan gelip Fethiye’de yerleşmiş ve Fethiye sevdalısı olmuşlardır.
Sessiz sedasız, reklamsız, şatafatsız; "Fethiye’ye Hizmet, Türkiye’ye Hizmettir." Diyen bu gönül insanlarını tebrik ediyorum, takdir ediyorum...
İlçemizde çok büyük başarılara imza atacağınıza inancım tamdır...
Baraj altında kalıp da; Konya’da "Kupkuru, susuz bir yer tahsis edilen Malatyalıların ziyaretine 10 sene sonra giden bir yetkili "Yanlış yere mi geldim." diye etrafına sormuştu.. Sebebi de; o kupkuru yer "Zümrüt diyarı." olmuştu.
Malatyalı güzele sevdalı, güzelliğe sevdalıdır. Malatyalı Fethiye’ye sevdalıdır.
İlçemize Hoşgeldiniz Başımızın Tacı Malatyalılar...
Fethiye sizlerle gurur duyuyor Kıymetli Malatyalılar...

BABALAR GÜNÜNDE ŞEHİT EVLADININ BABASINA MEKTUBU

KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA
BABALAR GÜNÜNDE ŞEHİT EVLADININ BABASINA MEKTUBU

ŞEHİT EVLATLARINA ATFEN...

Babam;
Seni resimlerinden tanıyorum, her uykumda rüyama aldığım yegâne hasretimsin sen. Öyle bir hasret ki; çilesi sinemde desen desen.
Üç aylık bebekmişim, seni askere almışlar. Senin kanınla bayrağımı allamışlar.
Bir gecenin kör karanlığında; yağmur değil kurşun yağmış siperlerinize.
Hikayeni dinledim, sağ kalanlardan.
Bir dilek tuttum o zaman...
Sensizlik değil;
Senin unutulmandı beni korkutan.

Korktuklarım mı başıma geliyor ne?
Sokaklarda ihanet edenler
Hain resimleriyle fink atıyor
Gösteriler olaysız sona erdi deniliyor
Göz göre göre yalan söyleniyor
İhanete prim veriliyor babam...
Söylesin birileri;
Bu suskunluk,
Prim değil de; söyleyin; söyleyin bana
Söyleyin, nedir ha ne?
Demokrasi, özgürlük hepsi bahane...

Derdimi anlatacağım kimse bulamıyorum. Evlatlar boyun büktükçe ben mutlu olamıyorum. Ölmek elimde olsaydı ardından gelirdim. Ama Melek’ül Mevt can almadan ölemiyorum. Düşlerimde; hasretle senle kucaklaşırken bile; neşeyle gülemiyorum.

Babam, can evim, ciğer parem.
Hicranım, gönül yaram
Güneş batalı çok oldu üstümüzden
Çiçekleri kaldırdılar büstümüzden
Misk kokuları yardan öte ittiler
Temiz koku gelmiyor
Nefesimiz, tütsümüzden...

Bir kehkeşan ki; duvara möhkemlenmiş, dertler demet demetlenmiş. Yanı başımızda insanlık elendikçe elenmiş.
Yalan, riya, maskeli yüz... Kan nefret pürküren söz... Şimdilerde baharım karakış, Temmuzum güz babam, Temmuzum güz...

Her şafakta; beni unutturma dersin.
Nasihatlerini unutmuyorum
Baba;
Böyle senenin bir günü, bir iki saatin; beş on dakikası için;
Kabrinin başında atılan nutukları yutmuyorum.
Allah şahidim ki; seninle haini bir tutmuyorum.

Hainlere el verenlerden utanıyorum, nefret ediyorum
Bir gün;
İlahi adaletin olacağı bir gün;
Siz Şehitlerin onlardan hesap soracağı anı bekliyorum
İşte o an "Çok çok çok mutlu bir şehit evladını." Görüyorum...
İşte o an kendimi görüyorum.
Hakkınızı onlara haram ettiğinizi gördüğümden
Gönül zirvelerinde gülüyorum...

Babam
Şimdi sana olan hasretimden yüreğimi bölüyorum
Şu ağlanacak halimize
Acı acı gülüyorum...

Baba;
Ben sana yüreğimi veriyorum
Sinemi yoluna seriyorum
Sana geleceğim günün özlemiyle
Her nefeste Arzail’e selam veriyorum.

Babam
Ben senin unutulmuşluğunun
Mihrabında eriyorum
Babam;
Seni unutmayacağım
Allah’a, Kur’an-a, Resul’a
Vatan, sana, bana
Kabrinin başında söz veriyorum...

BABALAR GÜNÜNDE
KABRİNE KARANFİLLERLE GELİYORUM...

DELİ AHMET-5

KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA

ERMENİ MEZALİMİ - 8
DELİ AHMET-5

OCAK’LI GÜZEL ŞEHİT OLUYOR, CESUR YUSUF AYAKLARININ BİRİNİ KAYBEDİYOR...

Deli Ahmet ve Koşik Mehmet yanlarına aldıkları on gençle birlikte Pağniği Kundi’den (Bugünkü Budak Köyü) yola çıkarlar.
Yolda; gençlerle yan yana yürüyen Deli; "Gençler dağın kuralları ağır olur, konulan kurallardan birinin unutulması demek o bölgedeki bütün Türklerin hayatının son bulması demektir. Bundan dolayı şimdi size Koşik Mehmet kuralları anlatacak, fakat kuralları bile nöbetleşe dinleyeceksiniz. Biriniz önden yürüyecek, ikişer kişi yanlardan gelecek tehlike ve tuzaklara karşı tedbir alacaksınız. Kendinizi en yoğun ateş hattından geçen müfreze gibi düşünün, birliğinizin sağ salim karargâhına ulaşmasından sizler sorumlusunuz. Bu yapacağınız görev sonunda armağan yok. Bu hususta elde edeceğiniz başarının mükâfatını Yüce Allah Mahşer’de verecektir. Kuldan asla mükâfat beklemeyiniz. Mavilik Deresi, Meydan Köprüsü şu an için en tehlikeli bölge; bunun yanında Sakal Tutan boş bırakıldı. Kaya arasında durum nedir hiç birimiz bilmiyoruz." diyerek; Kurt uluması sesi çıkarır. nal şakırtılısı sesi ile Koşik Mehmet yanında bitiverir.
-Buyrun Deli Kumandanım;
-Koşik; arkaşlarına bütün kuralları anlatacaksın. Hareket halinde iken anlatırsın. Şu an nöbette olanlar olacak. Onun için iki kere anlatacaksın. Tedbirlerinizi, yapacaklarınızı, işaretlerinizi, bölgelerinizde sizin sorumluluğunda olacağınız kişiye karşı yapmanız gerekenlerin hepsini teker teker anlatacaksın.
-Tamam Deli Kumandanım.
-Ben sizden ayrılıyorum. Karagâhta görürşürüz.
-Yolun açık olsun Kumandanım.
-Zafer inaçdadır, imandadır. İmanı tam olanlar zafere ulaşacaktır.
Sessizce; hep bir ağızdan;
GAZAMIZ MÜBARE OLSUN.. derler.
10 Kişi Koşik Mehmetle kalır. Deli ayrılır.
Ekuf’un Tepe’ye gelen Deli; Mavilik Deresine bakar ve;
MAVİLİK BİR GÜN SENİN YAMAÇLARINA TÜRK YAZACAĞIM... DİYEREK YUMRUKLARINI HAVAYA KALDIRIR...
Koşik Mehmet düğerliye ulaşmıştır. Yer altına yaptıkları yere yaklaşmışlar, fakat bir gariplik sezer. hemen dağın yamacına çekilin diye işaret eder.
Hiç kimseyi göremez. Aman Allah’ım yoksa... Diye düşünürken; Kiraz ağaçlarının üstünden boynuna kement atılır. Ağaçtaki aşağı iner. Teptelidir kemet atan. Sus işareti yaparlar birbirlerine. Koşik anlar ki; baskın olmuş. Fakat kaybımız yok, üstüne üstlük hepsini de avladık. Hepsi elimizde; Bu gece düğünümüz var. der Tepteli Ömercik’in abisi.
- Ne düğünü imiş Deli ile görüşmeden kıpırdamak yok.
-Deli nerdeyse gelir.
Böyle konuşurlarken; üzerlerine kayalıkların yuvarlandıklarını fark ederler.
Baskın henüz bitmemiştir. Deli Kılıç Para kıran’a döndüğünde vakit akşam olmaktadır. Fakat kaçak kavga devam etmektedir. Ermeninin elinde silah var. Mermi var. Türk’ün elinde tüfek yok. ...
Deli; kayaları yan yana koyar. Ve acı ama uzun uzun kurt uluması sesini çıkarır.
BEN BURADAYIM, DİKKATLİ OLUN... DEMEKTİR...
Kayaların birinin önündeki küçük taş parçasını uzun bir mertekle yerinden iteler. Bütün kayalar ard arda büyük gürültü ile yuvarlanmaya başlar. Düğerli düzüne doğru inen kayalardan dikkatli olanlar kurtulacaklar. Dikaktli olmayan kayaların altında kalacaktır.
Öyle de olur.
Silahla baskın yapan Ermeni zayiat vererek çekilmek zorunda kalır.
Deli birliği toplar.
-Herkes tamam mı?
-Nöbetçiler hariç burdayız..
-Nöbetçi yok ortada, o zaman kaybımız var. Kaç nöbetçiniz vardı.
-13...
MEKANLARI NUR OLSUN...
.....
13 Kayıp mı var kumandanım.
Evet... 13 Kayıp var...
Derhal toplanın.
Dört kişi burada kalsın.
Hepimiz inlerini basacağız. Havzannnacı yolundan gidilecek. Kızıl Pınar’dan saracak. Hilal gibi araya alacağız. İlk saldıranlar geri kaçacaklar. Onları içeriye çekin. İçeriye komyanına çekene kadar kaçın.
Komyanına gelince; meşe ağaçlarının arasında hepsini teslim alın.
Fakat; bütün kuvvetinizle çıkmayın, ikinci kuvvetlerini üstümüze salabilirler. Ona karşı dikkatli olun. Cesur; bölgeyi çok iyi bilir. Ömer Ağa’ya haber salın; Maviliği üstten kuşatsın. Güzel Ağamız yerinden hiç kıpırdamasın hep tetikte bekliyecek.
Haber ağını da hareket halinde iken yapacağız. Toplam kaç kişiyiz?
-13 Kayıp 4 Kalacak Nöbetçi dışında doksan kişiyiyiz.
Hemen altıya bölünün;
Her bölük 15 kişi olsun. Haydi yola çıkıyoruz.
Bu esnada kurt ulumaları bir bir birine karışır.
Çok ilginç gelişmeler olmaktadır. Önde bir çitf kurt; ardında 13 yiğit gelmektedirler.
Deli onlara döner.
Kurtları bize verin 17 Kişi burada kalın. Biz yola çıkıyoruz.
-
Bir çift kurt ile 15 eş kişik 6 bölük, altı koldan yola çıkar. Deli kurtlarla Koşik Mehmedi yanına alır.
KURTLAR ÇOK HIZLI TEHLİKE SEZEN HAYVANLARDIR.
Ekuf’un Tepesi, Kızıl Pınar, Havzannacı, Kızlık Pınarı mevkilerinden dikkatlice Mavilik Deresine akmaktadır. Deli Ahmet çetesi.

Bu baskında TESLİM OLUN diye seslenme uyarma yapılmayan ani baskın yapılacak ve mavilikte yuvalanan hainler teslim alınacaktır.
Deli Koşik Mehmede
-HAİNLERİN ELEBAŞI MİREŞOĞLU EVİNDE OTURUYOR, BİZ BURADA ONUN KULLANDIĞI HAİNLERLE UĞRAŞIYORUZ NE GARİP DEĞİL Mİ? DER
KOŞİK MEHMET ...
-BENİ İKİ GÜN UNUTUN... ONU ALIP SANA GETİREYİM.
-ŞİMDİ BİZE BİR BÖLGE VERİLDİ.. BU BÖLGENİN BÜTÜN GÜVENLİĞİ BİZDEN SORULUYOR. BUNUN İÇİN CEPHEYİ GENİŞLETMİYELİM AMA ASIL HAİN MİREŞOĞLU... BUNU HİÇ AKLINDAN ÇIKARMA... DER.
KOŞİK;
-DELİ KUMANDANIM; ANTEP MARAŞ URFA AYAKLANMIŞ; BİZ DE ARAPGİR’DE AYAĞA KALKALIM... BİR GÜNDE SİLERİZ BU ÇAKALLARI.. NE ET VERENİ NE KEMİK VERENİ KALMAZ...
-O GÜN GELİYOR...
SABAH EZANINA VAKİT VURMAKTA İKEN; ÜST TARAFTAN EZAN SESLERİ DUYULMAKTADIR.
Öyle bir makam ki; bu ses başka ses. Bu ses zafer geliyor diyen ses...
DELİ; KIBLEYE DÖNER..
"ALLAH’IM TÜRK’E ZAFER İHSAN ET.. TÜRKÜ MUZAFFER EYLE SANA HİZMET EYLESİN." DİYE DUA EDER.
KOŞİK
-AMİN... DERKEN... KURTLAR BAŞLARINI GÖKYÜZÜNE ÇEVİREREK UZUN UZUN ULURLAR...

(SONRADAN BİR ARAYA GELİDKLERİNDE BU EZAN SESİNİN HER YERDEN, HER YANDAN GELDİĞİNİ ANLARLAR..)

MAVİLİK ÇEMBERE ALINIR. öMER AĞAYA BAĞLI OLAN KOL; MAVİLİK DERESİNE İLK İNEN BİRLİKTİR.
ÖMER AĞANIN ARDINDAN TEPTELİLER, CÜCÜGENLİ VEYSEL DAYI’YA BAĞLI KUVVTELER DEREYE İNER.
Deli; Derenin üst kısmındadır...
Enizek tarafından Sergeliler inmiş sanki hepsi o gün için sözleşmiş gibi Türk çeteleri Mavilik Deresine hakimiyet kuracak kararlılıkla dereye sızarlar.
Ermeni ani yakalanır. fakat Ermeninin yuvalandığı yerin hemen yakınında Ermeni köyü vardır. Ermeniler teslim olur.
Bu işte bir gariplik vardır.
Bütün sayıları 30 dan fazla değildir.
Ermenice bilen Cesur Yusuf onlarla konuşur. Mireşoğlu akşam Şepik’e gelmiş. Onu korumak için Ermeni çetesi köye gitmiş.
Koşik
-Kumandanım Köyü basalım.
-Türk’e yakışmayan hiç bir harekete izin vermem. Çocuk ve kadınların olduğu yere Türk baskın yapmaz.
BU SÖZÜN ÜZERİNE KİMSEDEN İTİRAZ GELMEZ...
30 ERMENİYİ GÜZEL AĞAYA TESLİM EDEN DELİ;
-GÜZEL AĞAM BUNLARI AL, ARAPGİR’DE KOLLUĞA TESLİM ET...
-TAMAM DELİ KUMANDANIM...
-GÜZEL AĞA TEDBİRİ ELDEN BIRAKMAYIN... TUZAKLARLA DOLU YOLA GİDECEKSİNİZ.. GİDERKEN, GELİRKEN ÇOK DİKKATLİ OLUN...
-TAMAM DELİ KUMANDANIM... BİZ CANI VATANA KURBAN ETTİK KUMANDANIM... HAKKINIZI HELAL EDİN...
CESUR YUSUF...
-BEN DE GİDEYİM KUMANDANIM...
-TAMAM SENDE GİT...
"KİMSENİN KİMSEYE BORCU YOKTUR... KİMSENİN KİMSEDEN ALACAPI YOKTUR...
HEPİMİZİN VATANA BOIRCU VARDIR... HEPİMİZİN HAKKI HER BİRİMİZE HELALDİR..."
DİYEN DELİ VE ÇETESİ CESUR İLE GÜZEL AĞAYI YOLCU EDER...

CESUR VE GÜZEL AĞA YANLARINA ALDIKLARI ERMENİLERİ ARAPGİR’DE KOLLUĞA TESLİM ETMEYE YOLA ÇIKARLAR.
DELİ;
ÖMER AĞA’YA KURTLARI TESLİM EDER. ÖMER AĞA SEN İKİYE BÖLÜNDÜK AARTIK GÜZEL AĞAM GELENE KADAR BU BÖLGEYİ DE SANA TESLİM EDİYORUZ...
-TAMAM DELİ’M TAMAM.. CAN FEDA OLSUN BU VATANA... VATAN OLMAYINCA CANI NEYLEYELİM BİZ...
-HERKES ESKİ YERLERİNE ÇEKİLİYOR. DİKKATİ ELDEN BIRAKMAYIN...
TALİMATI İLE YOLA ÇIKILIR.

GÜZEL AĞA CESUR İLE ERMENİ ÇETESİNİN HAİNLERİNİ KOLLUĞA TESLİM EDİP DÖNERKEN. SIHLAR YOLUNDA BASKINA UĞRARLAR...
GÜZEL AĞA ŞEHİT DÜŞER. CESUR AYAĞININ BİRİNİ KAYBEDER...
CESUR YUSUF... YILLAR SONRA BU OLAYI ANLATIRKEN BİLE O DEHŞETİ YAŞIYORDU SANKİ... AYAĞINI TESTERE İLE KESMİŞLER. GÜZEL AĞAYI KOYUN BOĞAZLAR GİBİ BOĞAZLAMIŞLAR....
CESUR YUSUF... 1975 YILINDA 100 YAŞINDA VEFAT ETMİŞTİR. MEZARI APARGİR DÜZCE KÖYÜ KABRİSTANINDADIR.
ŞEHİT GÜZEL AĞANIN NAAŞI İSE ; ARAPGİR TEKKE KABRİSTANINA NAKLEDİLMİŞ DAHA SONRALARI...

MEKÂNLARI, MAKAMLARI NUR OLSUN...
...
DEVAM EDECEK

DELİ AHMET-4

ERMENİ MEZALİMİ - 7

DELİ AHMET -4

FUAT KUMANDAN ŞEHİT EDİLİYOR
ERMENİ CEPHANELİĞİ HAVAYA UÇURULUYOR

Meydan köprüsü; (Şimdiki kozluk köprüsünün az yukarı kısmında) tuzak kuran Ermeniler, Türklerin elindeki malları alıyor, onlara eza cefa ediyordu.
Mavilik deresi etrafı ise tam bir muamma...
Şepik (Şimdiki Yaylacık Köyü) Köyünde yuvalanan Ermeniler, Arapgir’deki ağa babaları ile işbirliği yapıyor, Türklerin geçeceği yolları önceden öğreniyorlar, umulmadık yerlere pusu kuruyorlardı.
Bunun önüne geçmedikten sonra bu zulmün sonu gelmeyecek. Buna mutlaka çare bulmak zorundayız. Kayıp hep milletimizde oluyor. Asker dağıtılıyormuş, genel seferberlik söz konusu değil artık. Cephelerden kötü haberler geliyor. Şu memleketin haline bak hele bir zamanlar dünyaya nizam veren Türkler kendi vatanında kendi eliyle beslediği Ermeni’den zulüm görüyor. Bunun tek nedeni “Nemelazımcılık.”, kabahat kimsede değil kabahat bizde, dünümüzü, dinimizi, yönümüzü unuttuk. Uygarlık gelecek diye diye zulmün en kanlısını getirdiler. Vatan sahipsiz kaldı. Mutlaka bir kahraman çıkacaktır. O günler uzakta değil. İman ediyorum, inanıyorum ki; Zafer bizden yana olacaktır.
Koşik Mehmet ile Deli Ahmet
Bunları konuşa konuşa; Pağniği Kundi (Budak Köyü) Köyü’ne gelirler.
Gece bastırmış; üç beş köpek havlamaktadır. Kurt uluması ile Türk olduklarının işaretini verirler.
Deli Necati bir ağaçtan üstlerine kenet atar. İkisini de kıskıvrak yakalar. Deli Ahmet ipi dişleri ile keser. Dişi ile ip kesmeyi Cücügenli Kayış Ahmet’ten öğrenmiştir. Kayış Ahmet; dokuz kişinin yediği yemeği yer, dokuz kişiyle güreşirdi. Onunla kimse tek güreşe yanaşmazdı.
Deli Necati ağaçtan yere atlar. Bir bakar ki; gelenler tanıdıkları. “Tedbir tedbir diyerek; uslu durun önüme düşün, uslu durmazsanız canınızı yakarım.” Deli Ahmet’le Koşik Mehmet’i önüne katar.
Deli Ahmet “Deli’nin sağı solu belli olmaz diye düşünerek, delinin önünde yere yuvarlanmış gibi yapar, Necati eğilince de; Necati’yi ipe dolar. Şimdi üçü bir yan yana köye doğru ilerlerler.
Necati garip sesler çıkarmaya başlayınca; etraflarında otuz kır genç birikir. İçlerinden birkaç tanesi gelenleri tanır.
Bekir Ağa’ya gelirler. Bekir Ağa’nın evinde; ışıklar yanmaktadır. Çıralar daha sönmediğine göre ve köylüler hazırlıklı olduğuna göre önemli olaylar olsa gerek diye düşünürler.

Bekir Ağa gelenleri kabul eder.
Hayrola Ağam nedir bu hareket gecenin bir vakti artık geceleri uyku yok mu?
Yok Deli Arapgir karıştı.
Mireşoğlu’nun tarafındakiler iyice azıttılar.
Cemelyan Müslüman oldu bugün. İnşallah oyun değildir. Ama bir subayımıza gece tuzak kurulmuş. Cevat Paşamızın can kardaşı, Ahmet Efendi’nin bibisi (Hala) oğlu Fuat Kumandanımızı Şehit ettiler.
Ne zaman oldu Ağam;
Bu sabah haber aldık. Olay dün gece olmuş olsa gerek.
Bekir Ağam; destur ver inlerini basayım...
Olmaz Deli bir yere baskına gidilecekse biz ne güne varız. Ahmet Efendi sana neyi emretti ise sen onu yapacaksın.
Ağam Mavilik tarafından sesler aldık. Ses acı idi o tarafta şehidimiz var. Kim olduğunu bilmiyoruz.
Gıyabında namaz kılıp yola çıktık.
Eskişehir Mahallesi’nden Cevdet oğlu Cevat Şehit oldu. Mavilik yakınındaki Şehit Cevat’tır.
Cemelyan Müslüman mı oldu?
Öyle duyduk.
Onlardan kimse var mı konuşacak.
Kirkor köyde.
Bize ver Kirkor’u Ağam.
Kirkor’u getirin...
Kirkor Ağanın huzuruna çıkarılır.
Ağa;
-Bak Kirkor, Deli seni almaya gelmiş, hemen haber almış senin köyde olduğunu, elimize kendin düştün, senin dilini en iyi Deli bilir.
Seni Deliye teslim ediyorum, ben de çıkıyorum.
Diyen Ağa dışarı çıkar. Koşik Mehmet ve Deli Necati’de Deli Ahmet’in yanında kalır.
Deli
-Kirkor silah deponuz neresi, sizi kim besliyor, haberleşmeyi nasıl sağlıyorsunuz, işaretleriniz nedir, senin elimizde oluğunu bilen var mı?
--Yok Ağam.
Koşik Mehmet bir adım öne çıkar ve;
AĞAM DEĞİL.. AĞAM DEĞİL.. KUMANDAN, KUMANDAN...
Kirkor
--Yok Kumandan, elinizde oluğumu bilen yok, Divriği’ye tuza gidiyordum. Eskişehir Mahallesi’den geçerken Türkler aldı beni gözlerimi bağladılar, sonrası işte karşınızdayım. Cehpaneliği bilmiyorum ama Silah dağıtımı Arapgir’deki kiliseden yapılıyor. Papaz Efendi ile Mireşoğlu her akşam birlikte şarap içer. Buna karşı çıkan Cemelyan Müslümanlığı seçti, adını Cemil diye değiştirdi. (Bahse konu olan Cemil ölene kadar Arapgir’de yaşamış ve ticaretle uğraşmıştır. Cemil’in yeğeni Selisyen de Salise adını almış ve Aşağı Pağnikli Muhittin ile evlenmişler evlatlarını da muaazzam şekilde yetiştirmiştir) Salise’nin torunları İzmir Karabağlar’da oturmaktadırlar. Ve her fırsatta da Türk olmakla gurur duyduklarını ifade etmektedirler.)
-Anlaşıldı Kirkor; şimdii adam ol ve cephaneliğin olduğu kilisenin planını çiz...
Kirkor yere oturur ve çıranın ışığı altında bir kroki çizer.
Deliye uzatır.
Deli;
-Bak Kirkor bu çizimde bir hatan varsa; ötesi senin bileceğin iş...
Yok Kumandanım, ben dinime çok bağlıyım, her zaman kiliseye giderim, papaz efendiyle çok iyiyimdir.
-Bak bu iyi. Aranızdaki bütün işaretleri söyle bakalım şimdi.
Fuat Kumandanı şehit etmek ne imiş bir görelim bakalım Kirkor.
Türk’e kefen biçersiniz ha. Sizi gidi şerefsizler sizi.
Kefeni biçmeden giysin senin Papazın sen de artık canlı gidersin yanına; dertleşirsiniz...
Kumandanım, ben hiç zalimlik etmedim.
Kirkorrr sussss. Üstündeki elbiseleri çıkar şimdi. Sonra da inine dön gelmemizi bekle, dua et de geri dönelim.
Deli Ahmet günün akşama varmasını karataşta beklerler.
Çobanlı’dan Arapgir’e Kıçikli deresinden Berenge çayına yönelip; Mirliva Ali Paşa Camii yolundan gece yarıya gelmeden; Kilise’ye inerler. Hamam kapısından içeri girerken, Kirkor kılığında olan; Deli Necati’nin çok faydası olur. Necati kırk yıllık Ermeni gibi papazla muhabbet başlar.
Kilisenin mahzenine inen Deli Ahmet ve yanındakiler; dehlizden sızan ışık fark ederler. Az dikkat ederler Ki; içeriden sesler gelmekte. Deli elindeki gazyağı tenekesini dehliz girişi karşısında olan küçük mazgaldan içeri boşaltır.
Çarığından bağ koparır onu tutuşturup mazgaldan aşağıya sarktır.
Hızla oradan uzaklaşırlar. Çıkarken Necati’yi almakta gecikeceklerini anlayınca beklemeden ayrılırlar.
Biraz sonra; Kilisenin elli metre alt kısmında bir patlama duyulur.
Kiçikli yerine Berenge’ye yönelirler. Bir bakarlar ki; Necati Muharrem emiyle sohbet ediyor. Hemi de Kirkor gibi sohbet ediyor. Muharrem emi buna bağıyor, Necati de kendince kendini bozuk Türkçesi ile savunuyor.
Necati Deli Ahmet’i far edince Kumandanım geldiniz mi? Deyince
Muharrem emi;
-Kimsin sen?
Deli Ahmet araya girer;
Emi delinin mektubu okunmaz, bu da bizim delimiz der.
Misafir edeyim sizi. Der Muharrem emi.. Ama bekleyecek zaman değildir...
İlk çıkış başarılıdır.
Muharrem emi şu dumanları gördün mü?
Evet evladım
Bu dumandan dolayı can kaybı olmuş mu öğrenebilir misin.
Olur yavrum öğreneyim
Muharrem emi bunu der ve çarşı altından cömertli yoluna doğru gider gecenin bir vaktinde gözden kaybolur. Muharrem emi gidince Deli Ahmet Necati’ye dönerek; Necati sen nasıl geldin buraya.. Kargaşa çıktı bende o kargaşa ile oradan kaçtım. Papazla konuşmamı merak ediyorsanız. Kirkor’un giydiği elbise papazın onlara verdiği işarettir. Papaz en güvendiklerine bu elbiseden giydirir. Yani bu elbiseyi giyen sadece Kirkor değildir. Mesele anlaşılmıştır. Deli denen Necati herkesten akıllıdır.
Muharrem emi gece yarısından epey sonra gelir.
Yavrum can kaybı yokmuş, ama cephanelikleri yok olum, barutların hepsi yok olmuş, silahlarının bir kısmı kullanılmaz olmuş. Birkaç cephane bekçisi hafif dumandan yaralanmış. Sıhhiye gelmiş bakıp gitmiş. Haberini getirince Deli Ahmet “Allah’ın yüzümüzün akı ile bize görev tamamlattırdın. Yüz binlerce şükürler olsun...” Diye dua eder.
Şükür namazı kılıp yola çıkarlar.
Muharrem emi “Aslanlarım, çatal yürekli Türklerim, ellerinizi, alınlarınızı öpüyorum.
Şafağınız nur, yolunuz bahtınız açık olsun.... diyerek yolcu eder...
Sabah ezanı okunurken;
Pağniği Kundi’ye gelirler. Bekir Ağa ayakta beklemektedir.
Bekir Ağa Köyün gençlerini de toplar ve; içlerinden on genç seçer;
Evlatlarım, alınlarınızdan öpüyorum sizleri. Sizin gibi aslan yürekliler varken bu vatan batmayacak, bu bayrak inmeyecek, şu ezan susmayacaktır...
On gençle birlikte; onları uğurlarken artlarından;
Yolunuz bahtınız açık olsun yiğitlerim... Uğurlar olsun...
Diye seslenir......
..
DEVAM EDECEK

DELİ AHMET-3

KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA


ERMENİ MEZALİMİ –6

DELİ AHMET-3



Cesur Yusuf’la Koşik Mehmet, Şükrü’yle Aşutkalı Fahri’nin oğlunu Ermenilerin bulunduğu vadiye bırakmış geri dönmüşler. Durumdan Deli’yi haberdar etmişlerdi.

Deli, Muhtar Emmi ve Veysel Dayı son kez bir durum değerlendirmesi yaparlar.

Aşutkalı Hamdi ustanın verdiği adreslere giden Tepteliler birer ikişer dönmektedirler. Zaman geceye vurmakta. Ay ışığı her yeri çın çın aydınlatmaktadır.

Deli; gelen Teptelilerle bir araya gelir.

Ocak’lı Güzel Ağa ve Çit’li Ömer Ağa birlikte gelmişlerdir.

Gece olduğundan tedbirler iki katına çıkarılmış. Mümkün olduğu kadar gece yola çıkılmaması herkese tek tek anlatılmıştır.

Ocak’lı Güzel Ağa çok güzel keman çalmaktadır. Keman telleriye Ordu Marşı’nı dillendirince; nöbettekiler gelenin Güzel Ağa olduğunu anlarlar. Kurt uluması sesiyle gelenlerin olduğunu ve gelenlerin dost oldukları işareti verilir. Kurt ulumasına nal şakıtıları sesiyle işate alındığı gelenlere anlatılmış olur.

Ocak’lı ile Çit’li Mutar Emmi, Deli ve Veysel Dayının olduğu yere alınır.

Deli; Ömer Ağa’ya; Aşutka ile Mavilik arası yol kontrolünü sen yapacaksın. Güzel Ağam sen de Aşutka ile Başpınar arasına bakacaksın. Hamdi usta size hep destek olacak.

Biz şimdi vadiye çekileceğiz ve onların in diye kurdukları yere karargâh kuracağız.

Vadide Bilal’i boğdukları gölde Yani Bilal’in gölünden üst kısım Parmakka’ya kadar kısma Cesur bakacak. Koşik hep yanımda kalacaksın.

Tepteliler; siz de beşe bölüneceksiniz. Her bölümde beş kişi olacak. Bekir Ağam sen benimlesin.

En acemiler benimle gelsin. Ustalaşmış olanlar gruplarla gitsin....

At sayısı kaç oldu?

-Elliyi geçti kumandanım.

-At aramaya gidenlerin hepsi döndü mü?

-Allah’ın izniyle sağ salim kumandanım.

-Atlara ne kadar para verildi?

-Her Türk uyanmış kumandanım, umut olduk Türk’e, kimse para istemedi. Hatta bize para verenler oldu.

-Kaç para var elimizde?

-Ziynetimiz var.

-Yarım saat içinde hazırlanın, yola çıkacağız. Herkes birbirinden helallik alsın. Haberleşme, kurt uluması ve işaretler nal şakırtısıdır. Bunun dışındaki işaretleri dikkate almayın. Kendi işaretlerimizle bile yaklaşan olsa dikkatli olun. Elinizde bulunan ziynetleri Kemaliyeli sarraf Naci’ye bozdurun. Ama Naci’ye bile kim olduğunuzu söylemeyin. Parayla fazla uğraşanların zafiyeti de fazladır. Su kaplarınızı akar sulardan doldurmayın. Suyunuzu kaynağından alın. Kaynakların her yanına iyi bakın, sızıntı olan yerlere karşı dikkat edin. Her an sulara zehir atabilirler. Ekmeğinizi idareli kullanın. Şimdi köylü bacılarınız size iki gündür ekmek yapmış, muhtar onları paylaştıracak. Ekmek için köylüyle tek kişi irtibat kuracak. Bulunduğunuz bölgede baş vazifeniz köylünün rahatlıkla günlük işleri için etrafta nöbet tutmanızdır. Bir olumsuzluk olmaması için her türlü tedbiri alın. Umulmadık olay olunca haber salın.

Saldırmak yok, savunmada kalacaksınız. Onlar birini kaçırdığında aynını siz yapmayın. Yapacak olsanız dahi bunu onların eline düşen kardaşımızı sağ salim geri almak için yapacaksınız. Kimseye işkence etmek eza cefa çektirmek yok.

O sırada ekmekler eşit dağıtılır.

Heybeler hazırlanır. Herkes bir biriyle helalleşir. Yola çıkıldığında şafak zamanı gelmek üzeredir.

Hep birlikte Şehit Ömercik’in çeşme başındaki kabri başına gelinir.

Kabir başında yemin edilir.

“ALLAH’IM VATANIMIZI HAİNLERİN, DÜŞMANLARIN ŞERRİNDEN KORUMAK İÇİN BİZLERE GÜÇ DERMAN VER.

BİZLERİ ŞEHİT ÖMERİMİZİN ŞAHADETİNDEN NASİPLENMEKLE ŞEREFLENDİR.

ALLAH’IM ŞU NURLU ŞAFAKLARIN AŞKINA, BEDRİN ASRLANLARININ AŞKINA, HAZRETİ HAMZANIN AŞKINA, HAZRETİ MUHAMMED’İN AŞKINA, HAZRETİ KUR’AN AŞKINA BİZLERİ MUZAFFER EYLE...

ECDADIMIZIN RUHLARINA EL FATİHA....

AMİN AMİN AMİN...



-ARKADAŞLAR GAZANİZ MÜBAREK OLSUN...

HERKES GİDECEĞİ YOLA YÖNELİR.

MAVİLİK YÖNÜNE YÖNELEN ÇİT’Lİ ÖMER AĞA VE ADAMLARI Bİ CESETLE KARŞILAŞIRLAR...

TAŞ ÜSTÜNDE KANLA YAZILMIŞ YAZIYI GÖRÜRLER.

“PİS TÜRKLER.”

ÖMER AĞA; CEBİNDEN ÇIKARDIĞI ZABİT KALEMLE BİR YERLİ KAYAYA “EKMEĞİMİZİ YİYEN ALÇAKLAR BİR KARINDAŞIMIZI DAHA ŞEHİT ETTİNİZ HA... TÜRK HİÇ BİTER Mİ SANDINIZ... BUNUN BEDELİNİ SORMAYI ALLAH BİZE NASİP EDECEKTİR....” DİYE YAZI YAZAR...



ŞEHİT İÇİN KABİR KAZILIR. ELBİSELERİ İLE TOPRAĞA VERİLİR...



ŞEHİDİN KÜNYESİNDE.. “ESKİŞEHİR DERESİNDEN CEVDET OĞLU CEVAT.” YAZILIDIR...

KESİK KESİK ÜÇ KERE ULUMA İLE ACI OLAYI ETRAFTA OLAN TÜRKLERE HABER VERİRLER...

ULUMA SESLERİ KESİK KESİK ÜÇ KERE... YAPILA YAPILA YAYILIR..

DELİ AHMET BU HABERİ ALIR ALMAZ HEMEN; ADINI SANINI BİLMEDİĞİ AMA SOYUNUN TÜRK OLDUĞUNU BİLDİĞİ, “ŞEHİDİN.” GIYADINDA NAMAZ KILDIRIR...

DULAR EDİLDİKTEN SONRA:

“KÖYE GİDECEĞİM.. KİMSE YERİNDEN BİR YERE AYRILMASIN... GECE BEN BİLE GELSEM TANISANIZ DAHİ BENİ BİLE YAKLAŞTIRMAYIN... ÖLDÜRÜLECEĞİMİ DAHİ BİLSENİZ SAKIN YAKLAŞTIRMAYIN ...”. DİYEREK DEĞİRMENE GELİR...

YANINDAN KOŞİK HİÇ AYRILMAMAKTADIR...

-KOŞİK BUNLAR İYİCE AZDI... BUNLARA CESARET VERENLER OLMASA BU KADAR YAPAMAZLAR..BUNLARIN DESTEKÇİSİ FRANSIZ VE RUSLAR BUNU HİÇ UNUTMAYASIN... OLA Kİ BEN ÖLÜRSEM VEYSEL DAYI YENİ LİDERİNİZDİR... HER OLAYDAN DEVLETİ HABERDAR EDECEKSİNİZ...”

-TAMAM DELİ KUMANDANIM

-BİRAZDAN PAĞNİĞİ KUNDİ VADİSİ YOLUNDAN ÇIKALIM.. HANGİ YOLU TAKİP ETTİĞİMİZİ KİMSE BİLMESİN... PAĞNİKTEN ARAMIZA KİMLER KATILACAK BİLELİM... BEKİR AĞAMIZLA BİR KONUŞALIM...

-TAMAM DELİ KUMANDANIM...



...

ESKİŞEHİR’E CEVDET AĞA’YA DA HABER ULAŞIR... CEVAT AĞA’NIN KAPI KOMŞUSU ARTİNLERİN MİNAS’I ÇAĞIRIR. DURUMU ANLATIR.

“MİNAS SİZİNKİLER İYİCE AZDI.. SONU KÖTÜ OLACAK.. MİREŞOĞLU BU İŞLERİ KÖRÜKLÜYOR... EKMEĞİMİ YEDİNİZ MİNAS EKMEĞİMİ YEDİNİZ AMA EVLADIMI ALDINIZ... ALLAH SİZE BELALARIN EN BÜYÜĞÜNÜ VERİSN MİNAS.” DER..

MİNAS SUSMAKTADIR...

CEVDET AĞA KONUŞMASINA DEVAM EDER “KONUŞMA MİNAS HİÇ KONUŞMA... ŞEPİK KARARGÂHINIZDAKİ EVLERİNİZİ TÜRKLER SİZE YAPIP VERDİ... AMA SİZ TÜRK KANI DÖKÜYORUSUNUZ.. KONUŞMA MİNAS.. SENİN DE YÜREĞİN YANSIN MİNAS.. YÜREĞİN YANSIN YÜREKSİZ MİNAS YÜREĞİN YANSIN...... “

CEVDET AĞA HAKLIDIR... EVLADINI KAYBETMEK KOLAY MI?

KABİR ŞİMDİKİ ŞEPİK YERİ DİBİNDEKİ DOMUZ PINARI KARŞISINDADIR...

BURASI ŞIHLARIN KAVAKLIĞINA ON DAKİKA MESADE OLAN BİR YERDİR...

...

....

DEVAM ECECEK...

DELİ AHMET-2

KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA


ERMENİ MEZALİMİ - 5
DELİ AHMET-2

Cücügen Cücügen olalıdan bu yana; böyle hareketli gün yaşamamıştı. Herkes Deli Ahemt’i konuşuyordu.
Ermeni çetelere baskın yapmış, ellerinden iki de insan almış, aldıklarına dokunmadan kanuna yani muhtara getirmiş teslim etmişti.
Demek ki; Kumandan Ahmen Efendi, Deli’ye boşuna güvenmemişti. Hem Türk’ün medeniyetini, hem de cesaretini aynı anda göstermişti.

Veysel Dayı, Deli Ahmet ve Muhtar Emmi üçü bir toplantı yaptılar. Elelrinde bulunan Şükrü ile Fahri’nin oğlunu da daha güvenli yere götürdüler. Deli Ahmet’in adamları köyü koruma altına almışlardı. Her ağacın başında, her kuytu yerde bir milis bekliyoırdu.

Tepteliler de "Şehit Ömerecik’i." ziyaret etmişler ve Cücügen’e gelmişler. Deli Ahmet’e haber veriler.

İçlerinden birisi Deli’nin bulunduğu çadır’a alındı.
Deli; "Buyur ağam bir maruzatınız mı vardı?." diye sorunca...
Çadıra gelen Şehit Ömercik’in ağabeyi olduğunu söyleyen genç; "Deli Kumandanım, yirmialtı kişiyiz, Öemrimin yaşının iki katıyız, destur ver yanında duralım, emir buyur ölelim, vur de vuralım, kır de kıralım, kaybetmeye artık tamammülümüz kalmamıştır. Yanınızda, yakınızda kalmak istiyoruz. Müsaade buyrun, silahımız yok ama, yüreğimiz var." der.
Deli Ahmet; "Ağam az soluk alın, uzun yoldan geldiniz, kardaşlarımız nerdedir, yan tarafa geçin az, bizim biraz işimiz var, hemen geliyoruz." diyerek yan tarafa geçer, Veysey Dayı ve Muhrat Emmi ile durumları değerlendirir.
Muhtar emmi; "Deli Şükrü’nün elimizde olduğunu kimseye demeyin, hele bir Şükrü’yü dinleyelim, Fahri’nin oğlu ile özel ilgileneceğiz, Veysel; sen Tepte’den gelenlere bir bakıver de gel, dedikleri doğru mu anlamaya çalışalım." diyerek Veysel Dayı’yı Tepte’den gelenlerin yanına yollar.
Veysel geri döner; "Muhtarım, Ahmet Reis Tepteliler doğru der, onlar senden de delidir. Bizimle olmalarına izin verin. Onlar bize güç katacaktır." der.
Muhtar Emmi, Deli Ahmet ve Veysel Dayı toplantıyı tamamlar çıkarlar. Deli’nin güvenlik sorumlusu olan; Koşik Mehmet bir koşu Delinin yanında bitiverir.
Kumandanım; Şükrü harman evde; buyrun gidelim ama ben onu size getireyim. Siz köyün alt çeşmesinin yanında bulunan eve geçin, her şeyi ince hesaplamak gerek, ne olur ne olmaz tedbiri elden bırakmıyalım." diyerek Şükrü’yü almaya gider. Şükrü ile Fahri’nin oğlu ayrı ayrı yerde tutulmaktadırlar.
Koşik Mehmet; Şükrü’yü alıp; Alt çeşmenin yanında bulunan evin en üst katına dam altına getirir. O zaman evlerin katları asılında tek katlı ama merdiven şeklinde sıralı olduğundan ve iç içe geçişleri olduğundan en üst kat aslında en son ev oluyordu.
Deli; "Şükrü, söyle bakalım soyun sopun nedir?."
Şükrü "Ben Türk’üm."
Deli; "Ben seni sormadım, soyun sopunu sordum."
Şükrü; "Dedem de Türktü."
Deli; "Şükrü, Türk olan Türk evladının, 13 yaşındaki Türk çocuğunun kanının içildiği gün düğünde davul zurna çalar mı? Soyun sopun Türk olsaydı bu zulmü yapanların yanında olur muydun.?"
Şükrü; "Bilmiyordum beğim, bilmiyordum, düğün var diye alıp götürdüler, sonra da kimseden haber alamadan hep yanlarında kaldım."
Deli; "Zalimlerin zulmünü duymadın mı Şükrü?"
Şükrü; "... .... "
Deli; "Knaı olan kan döker mi Şükrü, kanı olan dökülen kan ardından şarap içer mi? Türk kanı döküldükten sonra davul çalar mı, düğün yapar mı, kanın soyun sopun adam olsaydı bunları yapabilir miydin?"
Şükrü "Beğim... Zorladılar, ...."
Deli "Şerefin olsaydı orada kalmaz ölümü seçerdin, Ömercik bile o zalimlere baş eğmedi. Şükrü şimdi bize onların nerde kaldıklarını her şeyini anlatacaksın, sonra sana ne yapacağımıza karar vereceğiz."
Şükrü "Tamam beğim, benim de evlatlarım var,."
Deli "Senin evlatların bu köyde ve köylü onlara kendi gözleri gibi bakıyor, sen kansızlık yaptın ama köylü soyunun gerektiği şekilde davranıyor. Sen çocuklarını düşünme, onlar emin ellerde. Sen kendi öz evlatlarına bile kansızlık edersin. Onun içinde çocuklarını göremiyeceksin. Şimdi adam gibi soruklarım sorulara cevap ver, bu kan emici soysuzlar neredeler, kimden destek alıyorlar, cephaneleri nedir, nerede gizlerler? Hepsine cevap ver."
Şükrü; bildiklerini anlatır, ama hakikaten de çoğu bilgiye de sahip değildir.
Şükrü’yü bir odaya kapatırlar.
Şükrü’nün başına da; Cesur Yusuf’u koyarlar.
Fahri’nin oğlunu getirmiştir; koşik Mehmet;
Deli; Fahri’nin oğlunu karşısına alır.
O sırada Aşutkalı Nalbant Hamdi Usta’da gelmiştir.
Hamdi usta da; Deli ile Fahri’nin oğlunun olduğu yere gelir.
Hmadi Usta Fahri’nin oğluna;
"Dönmenin oğlu, Türk içinde yaşadınız, Türk içinde büyüdünüz neden bu kin, niye bu düşmanlık, Türk size aş verdi, ekmek verdi. Eviniz yoktu benim dedem size ev verdi. Niye bu kin, söyle soysuz neden bu kin?" diye sorar.
Deli; "Hamdi Ağam HERKES ASLINA ÇEKER Türk’ün asaleti var asil davranır asil olmayan soysuz da dededinin yolunu takip eder." der.
Fahri’nin oğlu da; Şükrü’de dinleme işi tamamlanır ve;
DELİ; "BAKIN ŞİMDİ İKİNİZİ DE BIRAKIYORUZ, SEN MAVİLİK ŞIHLARIN KAVAKLIĞA GİDECEKSİN, SEN DE PARMAKKAYA’YA."
Fahri’nin oğlu; "Beğim orda bizi öldürüler, salmayın bizi, biraz eziyet etmiş gibi yapın, yoksa bize işkence ederler, çok ağır işkenceler ediyorlar, körüklerle ateş üfleyip közleri kürekle üstümüze atarlar."
Deli; "Daha iyi ya soyunun soysuzluğundan biraz nasiplenmiş olursun, Türk işkence etmez, Türk eziyet etmez, Türk kimseyi sebepsiz yere alıkoymaz, git bunları da söyle de Türk ile kendi aralarındaki farkı da görsün sizin zalimler." der

İçeriden çıkar;
"Cesur, Koşik adamlarınızı yanınıza alın; Bu iki alçağı nerden aldıysak aynı yere bırakıp gelin;" der.
Fahri’nin oğlu ile Şükrü Cesur ve Koşik’in adamlarının arasında yollanır.
Aşutkalı Hamdi Usta; İyi bir nalbanttır. Kimde kaliteli at var ise hepsini bilmektedir.
Teptelilerin bulunduğu yere geçerler.
Deli; içeri girer girmez, hepsi derlenir.
Deli "Ağalarım, beylerim, bundan böyle Hilal yükseklere çıkana kadar, gölgesini bize verene kadar bize uyku haramdır. Aramıza hoşgeldiniz, safalaar getirdiniz. Gazanız Mübarek Olsun." deyince
Hepsi birden ellerini havaya kaldırıp.
"GAZAMIZ MÜBAREK OLSUN." DİYE BAĞIRILAR.
Şimdi sizden ricamdır.
Hamdi ustamız çok iyi nalbanttır.Ustamız nerede, kimde kaliteli at varsa hepsini bilmektedir. Ustamız size at sahiplerinin ad ve köylerini söyleyecek. Siz de selam götürecek durumu anlatacaksınız. Atlarını isteyeceksiniz. Bedelsiz vermeyen olursa, ücretini ödeyip alaacaksınız. Çok dikkateli olun. Çok mecbur olmadıkça bizlerden söz etmeyin." diyerek Hamdi usta ile onları baş başa bırakıp Muhtar Emmi ile Veysel Dayı’nın olduğu çadıra geçer.
Deli; hoşgeldin.. Der Muhtar..
Veysel Dayı ile seni konuştuk. Aman yavrum dikkatli ol. Pek gözü peksin sen bize gereksin. Şimdi tedbir diye yer değişelim gece baskın yemeyelim.
Koşik ile Cesur sabaha karşı ancak dönerler. Diye kendi aralarında konuşup tedbir alırlar.
Yukarı Pağnik’ten; Bekir gilin Mustafa Hoca "Vaazlarını artırmış ev toplantılarında konuşmalar yapmaktadır.."
Her konuşmasında;
Miraç’tan, Hazreti Hamza’dan, Hazreti Fatih’ten, Ulubatlı’dan bahsetmekte... HUBBÜL VATAN MİNEL İMAN. Hadisi Şerfini işlemektedir.
Cücügen’de zaman durmuştur. Derken bir uluma sesi gelir. Cesur Yusuf uluması ile dağı taşı inletmektedir.
Koşik Memmet’in nal şakırtısı gibi çıkardığı ses ile uluma sesi birbirine karışmıştır.
Deli "Demekki bizimkiler kayıpsız dönüyorlar." diye düşünür içinden.
Yol boyu tedbir alınır. Rehavete yer yok. Nöbetçi saysı artırılır. Gece nöbet saatleri dört saat olmuştur.
Çıra dibinde toplanan üç kişi çadırın öüne çıkarlar.
Yusuf ile Mehmet; gelmişlerdir.
Deli ile hemen çadırın özel bölümüne geçerler.
Yusuf; "Deli kumandanım; soysuzlar kendi soynuna bile soysuzluk eder mi?"
deyince;
Deli "Soysuz olduğundan soyunu bilmediğinden olsa gerek her kese soysuzluk ederler," diye cevap verir.
Koşik lafa girer; "Destur var mı kumandanım."
-Söyle Mehmedim..
-- Deli kumandanım buyrunuğunuzu yerine getirdik.
-Tamam şimdi gidip istirahat edin.
Yusuf tekrar lafa girer.
-Kumandanım, biz daha bu iki zalimin maşasını salar salmaz, onlar iki dakka sonra aldı gözlerini bağladılar.
-Tamam Cesur’um tamam. Siz yorgunusuz hadi gidip sırayla dinlenin.
Deyince Yusuf ile Mehmet çadırdan çıkarlar.
Deli Muhrat Emmi ile Veysel Dayının yanına geçer.
Gece yarıyı çoktan geçmiştir.
Köyle çeşmeden gelen su sesinden başka ses duyulmamaktadır.
Çıra ışığı ile bir birlerinin yüzlerine baktılar. Yorgunluk vardı ama, bir güne çok şey sığmıştı.
Fahri’nin oğlu ile Şükrü’nün akibetini anlamak için kehanete gerk yoktu.
TÜRKLERE AJANLAIK EDECEKSİNİZ. DİYECEKLŞER VE İKİSİNİ DE HAKLIYACAKLARDI.
TÜRKLERDEN TEK KELİME SERT SÖZ BİLE DUYMAYAN BU İKİ İŞBİRLİKÇİ HİZMET ETTİKLERİ ZALİMLERİN ZULMÜYLE HAK ETTİKLERİ CEZAYI ÇEKECEKLERDİ.
...
DEVAM EDECEK

DELİ AHMET-1

KAYNAKTAN DERYAYA
LEBİDERYA

Deli Ahmet 1

Deli Ahmet; Arapgir Aşağı Pağnik (Pağniği Kundi = Küçük Pağnik)’li yani şimdiki Düzce Köylü Muhrat gilin Mustafa’nın oğludur... Bir lakapları da "Kasapların Mustafa’nın Deli Oğlu." diye geçer.
Deli Ahmet daha çcocuk yaşta iken; bir sabahın erken vaktinde, köyden Tepte köyüne gider... Köyden çıkar, Akpınar, İkiz Badem, Kılıç Para yolu ile düğerli kıranına geldiğinde düğerli düzlüğünde lambaların yandığını görür, ürperir. korkar. Fakat düğün haberi vermeye de gitmesi gereklidir. Babası Balkandadır. Kardeşi Ali daha küçük olduğundan yalnız gitmek, evin işlerini yapmak zorundadır. Anasının göz bebeğidir. Anasını yalnız başına nasıl yolalsın bu uzun yola... Gideceği yer dört saatlik yoldur. Dört saatte geri dönüş sürecek sekiz saat. Onun için erken yola çıkar.
Düğerli kıranında bir duralar...
Düğerli düzünde sabaha karşı düğün vardır. Çalgı çalmaktadır.
Oysa ki; köyündeki imamın da sabah ezanını okuduğu duymaaktadır...
Bir kendi köyüne bakaar, bir düğerli düzüne, biraz dinlenir. Sonra yoluna devam eder...

Tepte’ye (Şimdiki Koru Köyü) gelip düğün haberini verir... Tepte’den Cücügen’e (Şimdiki Ormansırtı Köyü) geçer. Orada da düğün haberini verdikten sonra; seher zamanı düğerli düzünde gördüklerini yaşıtlarından birine anlatır... Yaşıtı olan arkadaşı onu muhtara götürür... Muhtar Ahmet’i dinler... Sonra "Bak Ahmet Balkan’da yenildik, geri çekiliyoruz, Balkan’da Türkleri techir ediyorlar, yani mecburi göç başladı. Slavlar bizi oradan kovdular. Her yerde insan cesedi var... Durum çok karanlık... Şimdi duduğumuza göre; Ermeniler ayaklanacaklar... Aman dikkatli olun, Tepteli Burahn Ağa’nın oğlunu kaçırmışlar, bir süredir haber alınamıyormuş... Senin anlattıklarından anladığım bunların gecesi gündüzü yok... Olaki sevinçlerinden davul-zurna çalıyor olabilirler.... " dedikten sonra... Kendi köylüsü olan ve Ahmet’i yanına getiren çocuğa "Yavrum hadi bana Veysel Dayını çağır,,, Davulcu Şükrü’yü alsın bana gelsin..." der.
Çocuk bi koşu Veysel dayına gider.. Veysel Dayı gelir... Davulcu Şükrü yoktur... "Şükrü nerde Veysel?" diye sorar muhtar...
Muhhtar davulcuya boıl para vermişler, Aşutkalı Fahri’nin oğluyla onu düğünlere götüreceklermiş, Aşutkalı Fahri’nin oğlu gelip götürdü." der...
Muhtar acı acı gülümser; "Aşutkalı Fahir ha... Şu dönmenin oğlu Fahri... Hadi bakalım... Mireşoğlu paralarını vermiştir." diye söylenir...
Mireşoğlu tefecilik yapan, kaçak altın satan, dar durumda olanların ufak tefek biriktirdiği altınları ölü fiyatına alan Ermeni saraftır...
Ahmet’e döner "Ahmet, yavrum dik duracaksın, sen Türk oğlu Türksün.. bunu unutma yeter... Yakında insan avı başlatırlar... Hep dikkatli olun... Köyünüzde pek kimse kalmadı... Onun için o köy bir yerde sana emanet... Kendini buna hazırla yavrum..." dediğinde... Ahmet; olayları ve söylenenleri anlamaya çalışıyordur.. Bir yandan da geri dönüşü düşünmektedir... "Muhtar emmi, ben geç kaldım anam merak eder, evde Ali ile anamdan gayri kimse yok... İzin ver ben gideyim..." der... Yola koyulurken... Muhtar; "Veysel sen de git, Ahmet’i götür, sabah geldiği yoldan gitmeyin ama o yolu da gözetleyin, geri dönüşte sen bir gün kal sabah karşı Ahmet’in yola çıktığı saatte yola çık, bakalım şu düğerli düzü düğünü neymiş?." diyerek Veysel Dayı’yı da Ahmet’in yanına katar...

Tepte düzüne geldiklerinde sürsürü ağaçlarında asılı duran bir kakartı görürler... Önce "Korkuluk." sanarlar. Yaklaştıklarında Gençliğe yeni adım atan bir çocuğun asılı sallandığını görürler.. Bu Tepteli Burhan Ağa’nın oğludur.. Göğsüne bir not yazılmış... Veysel Dayı notu alıp okur; notta Ermenice olarak "Pis Türkler hepinizin sonu böyle olacak." diye yazı vardır....
Veysel Dayı mavzerle iki el ateş eder....İki el ateş edilmesi "Acı bir olay var.", tek el ateş; "Baskın yedik.", üç el ateş, "Yangın var." diye her davranışın bir anlamı vardır... Silah sesi duyanlar az sonra oraya gelirler... Burhan Ağa’nın oğlunun cansız bedeni ağaçtan aşağı indirlir... ŞEHİT ÖMERCİK... oraya defnedilir... Şimdi o tepenin adı ŞEHİT ÖMERCİK TEPESİ’DİR...


Gün geceye varmakta, zaman karanlığa teslim olmak üzeredir... Ahmet ne yapacağını bilemez haldedir... Veysel dayı’ya Ahmet emanet edilmiştir... Yola devam ederler... Altlarında Katana Bedir Savaşında şaha kalkan Berat gibi şaha kalkar... Tez zamanda Aşağı Pağniğe gelirler...

Gül Hanım Ağa’nın evinde Uzun Ev denen bölümün ışıkleri yanmakta... Veysel dayı Ahmet bak şu karşı evi iyi belle; orası Kırk göz odaya bedeldir. Eğer gece orada ışıklar yanıyor ise; önemli adamlar köyde demektir.. Şimdi köye girişte bize sorular soracaklar... Kokrmayasın onlar bizimkilerdir... " der...
Köye girişte; beş on kişi Ahmet ile Veysel dayıyı karşılar... İçlerinden birisi Ahmet’i tanır.. "Geçin nerden gelirisiniz bu saatte... Yollar çok tehlikeli, Balkan’da kaybettik, Suriye kan gölü, Şam’da ayaklanma var... Burada da Ermenileri kışkırttılar artık uyku yok bize..." derler...
Gül Hanım Ağa’nın uzun evde; Kolağası Fuat Bey, Konakçılardan Ahmet Efendi, Cevat Çobanlı’nın ablası Sultan Ana; Gül hanım Ağa toplantı halindelerdir.
Ahmet gilin evleri de Gül Hanım Ağa’nın evinden az ilerdeki evdir...

Ahmet ile Veysel dayı ordan geçerken kapı önünde bekleşenler; Ahmet’i de toplantıya davet ederler...
Ahmet daha çocuk yaşta, ilk ciddi toplantıya katılıyordu...
Ahmet’i büyük bir ciddiyetle toplantıya alırlar... Çok önemli konular konuşulmaktadır...
Ahmet Efendi (Ki; Ahmet Efendi, Cevat Çobanlı ve Gül Hanım Ağa Bibi Dayı çocuklarıdır... Ahmet Efendinin oğlu İrfan Konakçı uzun yıllar devletin çok önemli görevlerini ifa etmiştir. Halen İrfan Konakçı’nın evlatları Ankara Bülbülderesi Caddesinde ikamet etmektedirler))... Ahmet’e... "Adaşım, arkadaşım bundan böyle bu köyün ve etrafta bulunan köylerin asayişi ile ilgileneceksin... Ekibi güvendiğin arkadaşlarınla kuracaksın, kimse sana bir şey demiyecek, senin vazifen savunma görevini yerine getirmek,,, iffetimiz sana emanet arkadaşım, can adaşım, karındaşım..." der.

Küçük Ahmet; çevik bir hareketle ayağa kalkar ve "Emredersiniz kumandanım." diyerek tam bir yetişmiş asker gibi selama durur...

Toplantı sabaha kadar sürer... Veysel dayı dışarda beklemektedir... Ahmet "Kumandanım müsaade ederseniz, misafirim var, onu yola katıp geleyim.." der... "Misafirini de buyur et.".. der kumandan Ahmet Efendi, Ahmet’e....
Ahmet; "Kumandanım buyruğununuz başım üstüne ancak yolda gördüğümüz bir konunun açıklığa kavuşması için Veysel dayı’nın hemen yola koyulamsı gerekiyor." deyince; kumandan "Tamam Ahmet yolcu eyle de gel.." diye Ahmet’e izin verir....
Ahmet dışarı çıkar ve Veysel Dayı’yı kenara çağırır; "Veysel dayı bundan böyle bir çalışacağız, senin köyden, Tepte’den, Peküsü’den, Çimen’den kimler varsa ekibimize dahil et, aman Veysel dayı sen bize lazımsın, dikkatli ol... Hadi yolun açık olsun, sağlıcakla kal, Muhtar Emmime selam eyle, sakın ki; bir ekipte çalışacağımızı Muhtar emmime söyleme..." diye Veysel dayıyı uğurlar...

Veysel Dayı; eküf bölgesinden çaya iner, çayın akarından yürür düğerli mevkiine gelmeden; Menişekli ile çatalKaya Mevkii arasında çalgı sesleri duyar... Uzaktan uzağa dinler...Naralar atılmaktadır... Nedir acaaba diye yaklaşacak olur... Ahmet’in dedikleri aklına gelir; "Aman ha Veysel dayı sen bize lazımsın dikkatli ol..." demişti Ahmet...
Biraz daha dikaktle yaklaşır, sürünerek yakınlarına kadar gider,
Davulcu Şükrü oradadır... Aşutkalı fahri’nin oğlu kırnata çalmaktadır... "Dün Burhan Ağa’nın oğlunu Şehit ettiler, onun için eğleniyor alçaklar..." diye söylenir...

Çayı karşıya geçer ve; tekrar geri döner;
Aşağı Pağniğe gelir; Ahmet gile gelip Ahmet’i sorar; Ahmet Büyük Pağniğe geçmiştir... Hemen Büyük Pağniğe geçer.. Ahmet’i bulur durumu anlatır...
Ertesi gün çaya baskın yapılacaktır...
Karar gece boyu herkesten gizlenir... Ahmet aklından geçeni Veysel dayı’ya bile söylemez... Sabahın alaca karanlığında; Domuz Pınarı yoluna yönelirler.. 40-50 kişilik ekip; Kızıl PInar mevkiine gelmeden üç kola ayrılır...
Haberleşme şeklini Ahmet içlerinden sadece birer kişiye söyler... Kızlar PInarı Mevkiine bir ekip; Ekuf’un Tepesine bir ekip, Parmak Kaya meviine de bir ekip yola çıkılır. En tehlikeli bölge Domuz Pınarı tarafındaki Parmak Kaya mevkkine giden yoldur. Çünkü açık alandır.. Mavilik deresini tam karşıdan görmektedir...
Üç ekip Havzannacı Meviinde buluşur....
Bu ekip içinde en yaşlı insan ise; Veysel Dayıdır... (Veysel dayının torunu şimdi Ankara Sincan’da oturmaktadır.)..
Veysel dayı dışındakilerin yaşları 14-18 arsındadır...

Bu yapılan baskın ile; Aşutkalı Fahri’nin oğlu ile cücgenli davulcu Şükrü’yü kaçıracaklardır.. hagi günlerde bu düğünler yapılıyor, onu öğrenmeye çalışacaklardır...

İkisine de bağ evinden alırlar...
Cücügen’e geçeler... Cücügen’e geldiklerinde vakit öğlene gelmektedir...
Muhtara varıp durumu anlatırlar...

Muhtar çok üzgündür.. Çünkü Arapgir karışmıştır... Ayaklanma açıktan açığa yapılmaktadır...
...
DEVAM EDECEK...